GiRAY ERDOGAN net
Ana Sayfa
Genel kultur
ilginc buluslar
Siyasi Sohbetler
=> Siyasi bilgiler
=> Siyasi Bilgiler 1
=> Siyasi Bilgiler 2
=> Siyasi Bilgiler 3
=> Siyasi Bilgiler 4
=> Siyasi Bilgiler 5
=> Siyasi Bilgiler 6
=> Siyasi Bilgiler 7
=> Siyasi Bilgiler 8
=> Siyasi Bilgiler 9
=> Siyasi Bilgiler 10
=> Siyasi Bilgiler 11
=> Siyasi Bilgiler 12
=> Siyasi Bilgiler 13
=> Siyasi Bilgiler 14
=> Ask ERBABI
=> Ataturkten harika bir ders
Anketler
Bilim arastirma
MEDİCAL
GALERi
Siyasi Sohbetler
Tur:Derin haber




İstanbul Başsavcılığı'nın emriyle sabah saatlerinde Ankara'da 20'ye yakın noktaya polis baskını yapıldı. Balyoz Darbe Planı iddialarıyla ilgili baskınlarda gözaltına alınanlar arasında flaş isimler de var. Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Org. İbrahim Fırtına da bu isimler arasında. Emekli O...rg. Doğan örneğinde olduğu gibi Org. Fırtına'nın eşi Melahat Fırtına da bu iddiayı yalanladı, ancak avukatı gözaltına alındığını doğruladı. Emekli Orgeneral Ergin Saygun, emekli Albay Emin Küçükkılıç ve emekli Tümamiral Özer Karabulut İstanbul Emniyeti'ne getirildi.

İŞTE GÖZALTINA ALINANLAR
Eski Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek
Eski 1.Ordu Komutanı Orgeneral Ergin Saygun
Emekli Orgeneral Engin AlanEmekli Korgeneral Ayhan Taş
Emekli Korgeneral Mustafa Çalış
Emekli Tümamiral Özer Karabulut
Emekli Albay Emin Küçükkılıç
Emekli Deniz Kurmay Albay Ümit Özcan

LOJMANLARDA HAREKETLİLİK
Gözaltılar sonrası İstanbul 4. Levent'te bulunan Harp Akademileri lojman girişinde hareketllik yaşanıyor. Bazı komutanların evlerinde arama yapıldığı bilgisi üzerine gazeteciler 4. Levent'te bulunan Harp Akademileri lojman girişine akın etti.

DARBE GÜNLÜKLERİNİN KOMUTANI
Ayışığı ve Sarıkız darbe planlarını anlattığı günlükleri ile gündeme gelen eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek de gözaltına alınanlar arasında bulunuyor.

ÖNCEKİ 1. ORDU KOMUTANI DA GÖZALTINDA

Fırtına ile aynı dönemde 1. Ordu komutanlığı yapan emekli Org. Ergin Saygun da gözaltına alındı. Saygun, İstanbul Emniyeti'ne getirildi.




Ergin Saygun 2009 Ağustos'da emekli edilmişti.

ÖCALAN'I GETİREN KOMUTAN

Ayrıca diğer gözaltına alınan emekliler arasında Korgeneral Engin Alan ve Ayhan Taş'ın da olduğu öğrenildi. Korgeneral Engin Alan, PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ı Kenya'dan Türkiye'ye getirilmesini sağlayan operasyonu Türkiye'den yönetiyordu.

SAVCI İSTANBUL'A İSTEDİ

Fırtına, Alan ve Taş, İstanbul Başsavcısının isteği ile Ankara'da gözaltına alındı. Muayene için Adli Tıp'a götürülen komutanlar daha sonra İstanbul'a doğru yola çıkarılacak. Ankara'da gözaltına alınanların bugün hava yolu ile İstanbul'a gönderileceği öğrenildi.

SÜHA TANYELİ'NİN EVİ ARANIYOR

Eski Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Araştırmalar ve Etüt Merkezi (SAREM) Başkanı emekli Tuğgeneral Süha Tanyeli'nin evinde Balyoz Darbe Planı iddiaları kapsamında arama yapıldığı öne sürüldü.

10 ALBAY GÖZALTINDA

TRT 2'nin iddiasına göre, 7'si muvazzaf 7'si emekli 14 subay astsubay gözaltına alındı. 3 albay gözaltına alındı 7 albay ise aranıyor.

ANKARA VALİSİ: LİSTE VARAnkara Valisi Kemal Önal "Talimat İstanbul'dan geldi, savcının elinde liste var, gözaltılar ona göre yapılıyor" dedi.

İZMİR'DEKİ ALBAY İSTANBUL'A GÖNDERİLİYOR

Ergenekon soruşturması kapsamında İzmir'de emekli Deniz Kurmay Albay Ümit Özcan gözaltına alındı. İstanbul'da Ergenekon soruşturması yürüten cumhuriyet savcılarının isteği üzerine İzmir polisi sabah erken saatlerde Emekli Deniz Kurmay Albay Ümit Özcan'ı evinde gözaltına aldı. Bozyaka'daki Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne getirilen emekli Deniz Kurmay Albay Ümit Özcan'ı yakınları yalnız bırakmadı.

Özcan'ın evinde herhangi bir arama yapılmadığı, sorgulanmak üzere İstanbul'a gönderileceği öğrenildi. Bu arada havaalanından önce Özcan, İzmir Adliyesi'ne doktor raporu için götürüldü.

HARP AKADEMİLERİ'NDE ALARMAynı zamanda Lojmanların girişi olan Harp Akademileri 2. Nizameyesinde olağanüstü bir hareketlilik yaşanıyor. Saat 11.00 sıralarında içinde sivil giyimli polislerin bulunduğu 1 cip, 1 otomobil ve 1 panelvan araç nizamiye kapısına geldi. Araçlar bir süre içeri alınmadı. Ardından araçlardan inen sivil giyimli polislerin askerlerle konuştukları görüldü. Asker ve polisler arasındaki görüşme yaklaşık 10 dakika sürdü. Ardından araçtan inen sivil giyimle polisler yürüyerek nizamiyeyi geçti ve içeri girdi. Polislerin indiği araçlar manevra yaparak geriye döndü. Bu arada bir askeri yetkili hareketliği görüntüleyen Doğan Haber Ajansı kamerasının görüntü kaydetmemesini istedi, içerdeki hareketlilikle ilgili bilgisi olmadığını söyledi. BALYOZ DARBE PLANI Taraf Gazetesi darbeye ortam hazırlamak amacıyla yeni bir eylem planı iddiasını ortaya atmıştı. "Balyoz Güvenlik Harekat Planı" adı altında "Çarşaf", "Sakal", "Oraj" ve "Suga" adı verilen planlara göre, Beyazıt ve Fatih camilerinde cuma günü bombalı saldırılar düzenlenecek, Ege'de Türk jeti düşürülecek, Ak Parti aciz gösterilmeye çalışılacaktı. Kaos ortamı sonunda 11 sayfalık 'Balyoz planı' hayata geçirilecekti. Gazetenin haberine göre, dönemin 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan yönetimindeki askerler, darbeye direnebilecek 200 bin kişiyi stadyumlara doldurmayı planlıyordu. Hatta, darbe kabinesi bile hazırlanmıştı. Planda imzası bulunduğu iddia edilen Orgeneral Doğan, "TSK'da her kademede mevcut planları gözden geçirmek üzere harp oyunu, plan tatbikatı ve seminerler yapılması doğal bir uygulamadır" demişti. Genelkurmay Başkanlığı, konuyla ilgili yazılı açıklamasında, "1'inci Ordu Komutanlığı tarafından 5-7 Mart 2003 tarihleri arasında icra edilen Plan Seminerine ilişkin çeşitli iddialar ve değerlendirmeler medyada yer almaktadır. İddiaları, aklı ve vicdanı olan hiçbir kimsenin kabul etmesi mümkün değildir" ifadesini kullanmıştı.
 

Çarpıcı bir Mehmet Ağar fotoğrafı

Taraf Gazetesi, Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemle ilgili olarak bugün hakim karşısına çıkacak olan Mehmet Ağar’ın çarpıcı bir resmini yayınladı.

Eski DP (DYP) Genel Başkanı Mehmet Ağar bugün, ”cürüm işlemek için silahlı teşekkül meydana getirmek” suçundan hakim karşısına çıkıyor.

Abdullah Çatlı’nın yerini bilmek ve bildiği halde yetkililere haber vermemek ve Çatlı ile arkadaşlarına sahte pasaport sağlanması ile ilgili olarak da suçlanan Mehmet Ağar’ın, Emniyet Genel Müdürü olduğu döneme ait çok çarpıcı bir resim yayınlandı bugün.

Taraf Gazetesi, Mehmet Ağar’ın, Ergenekon’dan tutuklandıktan sonra evinden çıkan krokiler ışığında yapılan kazılarda cephanelik ele geçirilen Özel Hareket Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin’le omuz omuza çekilidiği fotoğrafı manşetten verdi. “Özel Harekat Hatırası” başlığı ile verilen 1993 yılında çekilmiş resimde Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, Elazığ Emniyet Müdürlüğü önünde, aralarında İbrahim Şahin, Korkut Eken ve Emin Aslan’ın da bulunduğu özel harekatçılarla birikte poz veriyor.

Taraf manşetten verdiği bu fotoğrafın yanına şu açıklamayı yazdı: “Yıl 1993. Yer Elazığ Emniyet Müdürlüğü’nün önü. Dönemin Başbakanı Çiller tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü’ne getirilen Mehmet Ağar, ‘A’ takımıyla birlikte poz veriyor. Hemen yanı başında Susurluk’tan hüküm giyen şimdi de Ergenekon’dan tutuklanan Özel Hareket Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin var. Susurluk hükümlüsü Korkut Eken (alt sağ başta, gözlüklü), dönemin Emniyet İstahbaratı’nın başındaki isim Emin Aslan (sağdan ikinci) ve bögelde görevli özel harekatçılar da fotoğraf karesinde yerlerini almış”

 

Dünyayı yöneten gizli örgütler

 

ABD’de medyayı ve beyinleri kim kontrol eder?

ABD’de her yere yayılan ve en çok seyredilen kanallar yaklaşık 15 aile tarafından ve 24 şirketle yönetilmektedir (Chomsky, 1988, 1991, 1992, 1994). Bu şirketler şunlardır (Chomsky, 1988, 1991): Advance Publications (Newhouse ailesi), Capital Cities (Devlet Kökenli, DK), CBS (DK), Cox Com (Cox ailesi), Dow-Jones (Bancroft-Cox ailesi), Gannet (DK), GE (General Electric), Hearst (Hearst ailesi), Knight-Ridder ailesi, News Corp (Murdoch ailesi), New York Times (Sulzberger ailesi), Reader’s Digest (Wallace ailesi), Scripps-Howard (Scrips ailesi), Storer Corp (Storer ailesi), Taft (Taft Ailesi), Time Inc. (karışık ve DK), Times Mirror (Chandler ailesi), Triangle (Annenberger ailesi), Tribune Co. (McCormick ailesi), Turner Broadcasting (Turner ailesi), Fox Broadcasting (Fox ailesi).

ABD’de bugün, hem gizli-derin devletten izinsiz, hem de bu ailelerden izinsiz hiç bir gerçeği yayımlayamazsınız (ABD gizli devleti için bkz. Vankin 1996; Constantine1997; Blum 2000). Belirli bir elit zümrenin kontrolü altında olan ABD medyasının, bunun bir sonucu olarak da dünya medyasının gerçeklerle ilgili fazla bir bilgi yayınlanması beklenemez. Zaten tüm Amerikan halkı 11 Eylül olayında olduğu gibi medya tarafından tamamen uyutulmuş ve inanılmaz senaryolar ile sadece Amerikan halkı değil, tüm dünya kandırılmıştır (Meyssan 2002; Sayın 2002).

Bu şirketlerin pek çoğunun yöneticisi özel ve elit bir alt kültürden gelmektedir ve hep aynı söylemi dile getirirler ve Yeni Dünya Düzeni’nin temel bir parçasıdırlar. Bu eğilim, dünyayı dinlemek ve yönetmek için NSA (National Security Agency) tarafından kurulmuş ECHELON sisteminin diğer üyeleri Ingiltere, Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya’da da pek değişmemektedir (Sayın 1998; Hager 1997). ABD’de de Washington ve New York merkezli CFR’nin yerini bu ülkelerde Bilderberg ve Trilateral Komisyon almaktadır.

Medyanın başında da mutlaka bu örgütlerin elemanları bulunur. Aşağıda bazı örnekleri sıralıyoruz. (Kısaltmalar B: Bilderberg üyesi; T: Trilateral Komisyon; C: Council on Foreign Relations, en az iki veya üç gizli cemiyete üye olanlardan örnekler verilmiştir, bu örgütler daha sonra tanımlanacaklardır, Kaynak: Ross 2000):

Robert Erburu (C ve T): Times Mirror başkanı
Forester Lynn ( B ve C): Netwave Inc. Haberleşme sistemleri
Paul Gigot (B ve C): Wall Street Journal, Washington yazarı.
Henry Anatole Grunwald (B ve C): Time dergisi, editör
Jimmie Lee Hoagland (B ve C): Washington Post, editör yardımcısı.
Claude Imbert (B ve T): Le Point, Paris.
Dinç Bilgin (B ve T): Sabah Yayıncılık ve 1 Numara Yayıncılık.
Wyatt Thomas Johnson (C ve T): CNN başkanı.
Flora Lewis (C ve T): New York Times, Paris, köşe yazarı
Charles William Maynes (B ve C): Foreign Policy Magazine, Carnegie vakfı (CIA bağlantılı)
Albert J. Wholstetter (B ve C): Wall Street Journal, yazar
Robert Leroy Bartley (B, C ve T): Wall Street Journal, Editör ve başkan.
Thomas L. Friedman (B, C ve T): New York Times, köşe yazarı.
David Gergen (B , C ve T): US News and World Report, Başkan ve editör.
Katharine Graham (B, C ve T): Washington Post, direktörlerden
James Fulton Hoge (B, C ve T): Foreign Affairs Magazine direktörü (bu dergi CFR’ın resmi organıdır).
Mortimer Benjamin Zuckerman (B, C ve T): US News ve World Reports, Atlantic Montly, NY Daily News. Baş Editör.

Dünyada hakimiyeti elinde tutan bu Anglo Sakson ve Yahudi medyalarında tek bir ideolojinin borusu öter: Globalizm. Globalizasyonun ve Yeni Dünya Düzeni’nin temel felsefesini ortaya koyan da ORDO AB CHAO (Kaostan Düzen) mottosu ile ortaya çıkmış Illüminati, Skulls and Bones Society (SBS, Kuru Kafa ve Kemik Cemiyeti), Bohemian Grove (veya Bohemian Club) gibi gizli cemiyetlerin ta kendisidir! Daha sonra bu cemiyetlere 20. yüzyılda Council on Foreign Relations (CFR, Dış Ilişkiler Konseyi), Bilderberg ve Trilateral Komisyon eklenecek ve diğer ülkelere de yayılarak kayıtsız şartsız bir Yeni Dünya Düzeni veya bir Anglo Sakson Firavunlar devri yaratmak için büyük bir mücadele verilecektir (Sutton 1986; Domhoff 2000; Ross 2000; Marrs 2000).

Dünyadaki pek çok tüketim malzemesini ve diğer malları sistematik gizli örgüt ağına sahip bir elitler grubu kontrol etmektedir. Bu elitler grubu tüm dünyaya yayılmışlar ve pek çok kilit noktayı bilinçli ve planlı bir biçimde işgal etmişlerdir. Artık dünyayı yöneten bir Büyük Ağabey vardır ve bu Büyük Ağabey bahsedilen elitlerin oluşturduğu gizli bir ağdır; bu ağın tarihsel mistik bir geçmişi de vardır! Büyük Ağabey örgütünün üye sayısı 8-10 bini aşmaz, ama savaşların çıkmasından dünyadaki para hareketlerine, uyuşturucu trafiği ve kara paradan ülkelerin çökertilmesine, hükümetlerin değiştirilip, ülkelerin parçalanmasına kadar (Rusya ve Yugoslavya örneği) bu elitler grubu ve Büyük Ağabey etkilidir.

Yeni Dünya Düzeni, arkasında masonik gizli örgütlenmelerin olduğu bir uluslararası ağın ve Council on Foreign Relations (Dış ilişkiler konseyi), Trilateral Komisyon ve Bilderberg isimli örgütlerin planlayıp, dünyaya dayattığı kayıtsız şartsız emperyalist bir sömürü sistemidir.

Yeni Dünya Düzeni ve bu örgütler neden tehlikelidirler?

Yeni Dünya Düzeni’nin amaçları ve tehlikeleri hakkında tonlarca kitap yazılmış, globalizasyonun insanlığa sunacağı acımasız gerçekler hakkında yüzlerce konferans verilmiştir. Fakat bahsedilen gizli örgütlerin ve CFR, Bilderberg ve Trilateral Komisyo’nun tehlikeleri hakkında yazılan kitaplar bir avuçtur. Çünkü bu örgütler hakkında bilgiye ulaşmak çok zordur. Bu örgütlere üye olan kişiler istihbarat örgütlerinin, silahlı kuvvetlerin, NATO’nun veya Savunma Bakanlıklarının, bankaların, dev tröstlerin en tepesindeki insanlardır. Nazilerden pek de farklı olmayan bu insanların gerçek yüzlerini daha iyi anlayabilmek, ancak onların dünya insanlığı üzerinde oynadıkları rolü sergileyerek mümkün olabilir. Bu örgütler niye tehlikelidirler? Çünkü:

Savaşları onlar çıkarırlar. Ne kadar süreceğine onlar karar verirler, kimlerin katılacağına ve hangi sınırların çizileceğine onlar karar verirler (Şu anda içine girmekte olduğumuz savaşta olduğu gibi). Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasında J. P. Morgan ve Rockefeller’ın büyük etkileri olduğu ve savaş sonunda da inanılmaz kârlar elde ettikleri bilinmektedir (Marrs 2000). Ayrıca 2. Dünya Savaşı’nın başında (Hitler’in yükselişinde de) Rockefeller grubunun Hitler’e yaptığı yardımlar bilinmektedir. Rockefeller’lar, bu Büyük Ağabey’in, CFR veya Skulls and Bones Society’nin merkezindedirler.

Parayı kayıtsız şartsız onlar kontrol ederler. ABD’deki Merkez Bankası’ndan tutun, diğer uluslardaki merkez bankalarına kadar tüm temel bankaların kilit noktalarını onlar kontrol ederler. Iskonto oranlarını, para teminini, altın stoklarını ve altın fiyatlarını, borsa fiyatlarını onlar ellerinde tutarlar ve kontrol ederler. Dünyada akmakta olan tüm kara para bu örgütlerin kontrolündedir.

Hükümetleri onlar kontrol ederler. Pek çok ülkede kimin başbakan, kimin vali veya kimin yönetici konumuna geleceğini onlar kontrol ederler. Gerekirse hükümetleri yıkarlar, yerine yenisini kurarlar, işlerine gelmezse onu da yıkarlar ve bunu kimsenin ruhu duymadan yaparlar. Medya bu gerçeklerden bahsedemez.

Medya ve bilgiyi onlar kontrol ederler. Temel pek çok medya kuruluşlarını onlar kontrol ederler. Beyin yıkama yöntemleri ve medyayı yönlendirme yöntemleri korkunçtur. Onların izni olmadan büyük medyaya yayın yapmanız mümkün değildir.

Ücretleri, vergileri maaşları onlar kontrol ederler. Emeğinize net olarak hakimdirler. Tüm ücretleri, endüstrilerdeki maaşları, işçi maaşlarını onlar kontrol ederler.

Mafyayı onlar kontrol ederler. Detaya girmeye gerek yok, çünkü zaten kendileri mafyadır. Diğer mafya örgütlenmelerini onlar kontrol ederler.

Bilimi ve teknolojiyi onlar kontrol ederler. Bilimi ve teknolojiyi çok kilit noktalardaki öğretim görevlileri veya çok kilit noktalardaki şirket görevlileri sayesinde onlar kontrol ederler.

Istihbarat örgütlerini ve orduları onlar kontrol ederler. ABD’deki hemen her istihbarat örgütünün üst düzey görevlisi veya ileri geleni ya bahsedilen gizli örgütlerin üyesidir, ya da CFR, Trilateral Komisyon veya Bilderberg üyesidir. Avrupa ve Japonya’daki istihbarat örgütlerinde de bu kişiler çok etkilidir. Türkiye’de ise son 50 yıldır yönetici konumuna gelmiş pek çok kişi ya Trilateral Komisyon veya Bilderberg üyesidir.

Şu unutulmamalıdır: Bu örgütlerin güçleri, nitelikleri ve üyeleri ortaya çıkarıldıktan sonra kesinlikle alt edilebilirler. Bu örgütleri böylesine sıralamak onların yenilmez oldukları vurgulamak amacıyla değil, aksine onların iç yapılarını ortaya koymak ve alt edilebileceklerini vurgulamak amacıyla yapılmaktadır.

Aşağıda her üç örgüte de (Trilateral Komisyon, Bilderberg ve CFR) üye olan kişilerin isimlerini ve bulundukları konumları sunuyorum (Ross 2000).

Her üç örgüte de üye olan elitler:
Paul Arthur Allaire: Xerox şirketi direktörü, CFR direktörü.
Graham T. Allison: Ulusal Politika Merkezi üyesi, eski CFR Direktörü.
D. Orville Andreas: Archer Daniels Şirketi Başkanı.
R. Leroy Bartley: Ünlü Wall Street Journal Editörü.
C. Fred Bergsten: Ünlü Brookings Institition Yöneticisi.
Robert R. Bowie: Kıtalararası Geliştirme Merkezi üyesi.
John Bredemas: Texaco şirketi direktörü, eski senatör.
Zbigniew Brzezinski: Ulusal güvenlik danışmanı, Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü.
John H. Chafe: Senatör, Fin. Sel. Intellig. Direktör.
Bill Clinton: Eski Başkan, Arkansas Valisi.
Richard N. Cooper: Harvard’da Prof. CFR direktörü, Devlet Bakanlığı, Ekonomik işler.
Gerald Corrigan: CFR direktörü, Federal Merkez Bankası. Eski direktörü, Goldman Sachs.
Lynn E. Davis: Devlet Bakanı, Uluslararası Güvenlik Sekreteri.
John Mark Deutch: CIA direktörü, Savunma Bakanlığı.
Martin S. Friedman: Prof. (Harvard) Ekonomik Araştırmalar Ulusal Bürosu.
Stephan J. Friedman: Goldman Sachs Şirketi.
Thomas L. Friedman: New York Times gazetesi, köşe yazarı.
David. L. Gergen: US News ve World Report Direktör ve Clinton’ın danışmanı.
Louis Gerstner: IBM Şirketi sahibi ve Başkanı.
Kathrine Graham: Washington Post gazetesi, köşe yazarı ve Brookings Inst.
Maurice Greenberg: CFR direktörü, Am. Int. Group Inc. Başkan Yardımcısı.
Lee Herbert Hesburgh: Senatör, Indıana uluslararası ilişkiler.
W. Alexander Hewitt: Jamaica Büyükelçisi.
James F. Hoge: CFR’nin yayın organı Foreign Affairs’ın direktörü.
Richard Holbrooke: ABD Büyükelçisi, B. M. üyesi Credit S. First Boston Corp.
Vernon E. Jordan: Aikin, Huer and Feld Şirketi, RJR Nabisco yöneticisi.
Henry A. Kissenger: Nıxon ve Carter dönemi Devlet Bakanlığı, Sekreter.
Winston Lord: Devlet Bak. Sekreter yardımcısı, Doğu Pasifik ve Asya Ilişkileri.
Jessica T. Mathews: Uluslararası barış için Carnegie Vakfı Başkanı (CIA ve DIA).
Winston P. McCracken: Michigan Üniversitesi Prof.
Robert Strange Mc Namara: Dünya Bankası Başkanı, Eski Savunma Sekreteri, Brookings Inst. (CIA bağlantılı).
Walter F. Mondale: ABD Büyükelçisi, Japonya Devlet Bakanlığı.
J. Benjamin Nye: Hazine Bakanlığı Sekreteri ve etkin başkanı.
Joseph S. Nye: Ulusal Istihbarat Konseyi Başkanı, Harvard Dekanı
Rozanne L. Ridgway: Atlantik Konsül, RJR Nab Direktörü.
Charles W. Robinson: Kıtalararası Geliştirme Konsülü, Brookings Inst. (CIA bağlantılı).
David Rockefeller: Chase Manhattan Bankası başkanı, Rockefeller Şirketi Başkanı, CFR başkanı, Trilateral Komisyon başka. Bahsedilen tüm örgütlerin başındaki çekirdeğin yöneticisi.
Brent Snowcroft: Ulusal Güvenlik Konseyi Başkan yard, CFR eski başkanı.
Helmut Sonnefeldt: Brookings ve Carnagie Endowment (CIA bağlantılı).
George Soros: Soros Fund Başkanı, Open Society Institute.
Laura D. Tyson: Prof, Harvard, Ekonomik danışmanlık Komisyonu başkanı.
Paul A. Volcker: Federal Reserve System (Merkez Bankası) Başkanı.
John C. Whitehead: Brookings Institution başkanı (CIA yan kuruluşu) NYC, AEA investor.
Paul D. Wolfowitz: John Hopkins Ünv Dekanı, Ileri Uluslararası Ilişkiler (CIA).
Robert B. Zoellick: Stratejik ve Uluslararası Ilişkiler Merkezi başkanı.
M. Benjamin Mortimer: US News, World Reports, NY Daily News, Atlantic Montly Başkanı ve yöneticisi, pek çok medyayı kontrol etmekte.

Eski ve Yeni Dünya Düzeni’nde gizli cemiyetlere kısa bir bakış

Dünyanın kuruluşundan beri insanlar sosyal sistemler içinde belirli bir güç arayışında olmuşlardır. Belirli sosyal sınıflarda ve özellikle 16-18. yüzyıldan sonra yönetici sınıfı teşkil eden üst burjuvazide belirli mevkilerin dağılımı arz-talep dengesine uygun olmamaya başlamıştır. Ayrıca klise ve din baskısına karşı da, farklı ve daha açık görüşlü düşünceye sahip insanlar farklı örgütlenmeler içine girme ihtiyacı duymuşlardır. Bu yüzyıllarda eski mistik gizli cemiyetlerin de törelerini ve yöntemlerini kullanan yeni yapılanmalar görmekteyiz. Masonluk ve ILLUMINATI bu özellikleri fazlasıyla içermektedir.

Aslında gizli cemiyetler büyünün ve ayinlerin başladığı çok eski dönemlere kadar gider ve pek çok gizli cemiyetin kuruluşu Mısırlılar ve Mezopotamyalılar zamanına kadar uzanmakta, Sümer ve Akadlara, 5000 yıl önceye gitmektedir. Ama ilk gizli cemiyetlerin temel çıkış noktası din ve Tanrı ile bütünleşme çabasıdır. Ilk gizli cemiyetleri oluşturanlar da zaten şamanlar, din adamları ve ruhban sınıfı olmuştur. Zoroastrianizm, Mithraism, Pitagorasçılık, Neo-Platonizm, Kabalizm, Sufism, Batıniler (Hasan Sabbah’ın gizli cemiyeti), Tapınak ve Malta Şovalyeleri ve Gül Haç örgütü ve daha binlercesi Mısır, Mezopotamya ve Ortadoğuda kendi inanç, sembolizm ve ritüel sistemleri ile yoğrulmuşlar ve yıllarca birbirlerinden etkilenerek Rönesans dönemine kadar ulaşmışlardır. Burada söz konusu olan masonik cemiyetlerdir, ama burada hedefimiz tüm masonları ve masonik aktiviteleri kötülemek değildir. Yüzlerce kola ayrılmış olan masonluk kendi alt kültürü içinde bazı masonik olguları ve yapıları da beraberinde getirmiştir. Masonluğun tarihte insanlara olumlu etkileri de olmuştur. Öncelikle 18. yüzyıl öncesi Anderson Anayasası’ndan önceki masonların pek çoğu aydınlanmacı ve bilimsel kişiliği ön plana çıkan kişilerdir.

Varlığı halen tartışılan Gül Haç (Rose Croix) örgütünün de masonluğun farklı bir devamı olduğu, hatta 1614’lerde kliseye karşı Ingiltere’de manifestolar verdiği de söylenir. Rose Croix’da bulunduğu ve büyük üstatlık yaptığı söylenen bazı kişileri son yıllarda bulunan parşomenlerdeki kayıtlarına ve ‘Holly Blood and Holly Grail’ (Kutsal Kan, Kutsal Kase) isimli kitaptaki bilgiye göre sayalım isterseniz (Baigent 1983). Leonardo da Vinci (1510-1519); Robert Boyle (1654-1691); Isaac Newton (1691-1727); Charles Radclyffe (1727-1746); Victor Hugo (1844-1885); Claude Debussy (1885-1918). Daha pek çok ünlü isim mevcut bu gizli masonik örgüttedir! Bu örgütün de farklı bir masonik örgüt olarak faaliyetlerini halen dünyanın heryerinde sürdürdüğü iddia edilmektedir. ILLUMINATI’ye de bir kol veren grubun Gül Haç teşkilatı olduğu düşünülmektedir.

Bu gizli cemiyetlerin hepsi tarihte olumsuz etkiler yapmamıştır, aksine Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Cemiyeti Fransız Ihtilali ve Amerikan Devriminin örgütlenme yapısını ve temel kardeşlik, eşitlik felsefesini oluşturmuş, devrimlere ideolojik bir ağ örmüştür. Fransız Ihtilali’nin pek çok kahramanı masondur. Kuzey Amerika’ya masonluk 1730’larda gelmiştir. Benjamin Franklin 1731’de mason olmuş ve 1734’de Pennsylvania’nın Büyük Üstadı olmuştur. Rose Croix’ların (Gül Haç) üçlü konsülünde yer almıştır. George Washington 1752’de masonluğa alınmış 1789’da da Başkan olmuştur. Amerikan başkanlarının büyük çoğunluğu masondur. Masonik örgütlerin pek çoğu Türkiye’de de adı çok tartışılan Tapınak Şovalyeleri’ne dayanır.

Tapınak şovalyeleri

Tapınak şovalyeleri, Haçlı seferleri sırasında Hugues de Payen isimli soylu bir şovalye tarafından 8 diğer şovalye ile birlikte 1119’da kurulmuştur (Baigent 1983; Barret 1999; Draul 1989). Bu dönem Hasan Sabbah’ın ve Batinilerin etkisinin bitmek üzere olduğu bir dönemdir. 1099’da Kudüs alınınca, Tapınak şovalyeleri buraya giden hacıları ve Avrupalıları korumak için devreye girdiler. Resmi olarak Troya konsülü tarafından 1129’da Isa’nın Fakir Şovalyeleri ve Süleyman Tapınağı Tarikatı olarak kuruldular. Tapınak şovalyelerinin sayısı hızla arttı, 1130’da 300 kadar Tapınak şovalyesi Kudüs civarına vardı. Tapınak şovalyesi olabilmek için klise karşısında fakirlik yemini etmek, bekaret ve kliseye itaat başta geliyordu. Görevleri din adamlarını ve Kudüse gidenleri korumaktı. Sayıları arttı, Anadolu’da ve Kudüs civarında kendilerine kaleler inşaa ettiler ve kendilerine ait bir alt kültür kurdular. 1139’da başarılarından dolayı Papa Innocent II onlara tam bağımsızlık tanıma hatasında bulundu. Krallar ve soylular da hoşlanmamalarına rağmen mecburen Tapınak Şovalyeleri’ne toprak ve toprak kirası alma hakkı tanıdı. Böylece sayıları binleri aştı ve hem Anadolu’da hem de deniz kenarındaki diğer bölgelerde kaleler inşaa ettiler ve duvarcı ustası anlamına gelen ilk ‘masonik’ aktivitelerine başlamış oldular. Zamanla soyulmaktan korkan hacılara yardımcı olmak için onların değerli eşyalarını muhafaza etmeye, ilk seyahat çeklerini ortaya çıkarmaya başladılar. Tabii gizli bazı işaretler taşıması gereken bu yazılı kağıtlardaki semboller yüzyıllardır bölgedeki mistik akımlardan etkilendi ve onların alt kültürleriyle bütünleşti.

Tapınak Şovalyeleri’ne üye özel olarak seçilir, tarikata kabul edilirler ve çok farklı bir eğitimden geçirilirlerdi. Bu sırada Arapça öğrenip, eski Yunan eserlerini okumaya başladılar. Bankerlikle ve ticaretle de çok zenginleştiler. Papalık ve Fransız kralı onların gücünün azaltılması gerektiğini sonunda anladılar, çünkü hermetizm, alkemi (simya) ve bilimle de uğraşan bir alt kültür yaratmışlardı. 1307’de Papa Clement V’in emri ile bazı Tapınak Şovalyeleri geri çağrıldılar, büyücülükle suçlandılar, işkence gördüler ve yakıldılar. 1314’de Tapınak Şovalyeleri’nin büyük üstadı Jacques de Molay Paris’te bir kazığa çakılarak yakıldı. Bunun üzerine geri çağrılan Tapınak Şovalyeleri Iskoçyaya kaçtılar ve orada operatif masonluğu kurdular ve Anadolu’daki, Kudüs’teki kaleleri ve merkezleri ile haberleşmeyi sürdürdüler. 36’sının haricindeki Tapınak Şovalyelerini yakalayamadılar. Özellikle suçlama büyü, hermetizmle (ilk kaynakları astroloji, astrolojiye dayalı hekimlik ve büyü olan, I.S. II ve III yüzyılda ise Stoacılığın ve Platonculuğun, Zerdüşt dininin de da damgasını taşıyan, Hristiyanlığını Mesih anlayışını reddeden, Batı mistisizminin esasını oluşturan bir felsefe ve din) ve alkemi ile uğraşmaları, maddi güçlerini Papalığın hizmetine sunmamaları ve Papalığa garip gelen sembolik ve allegorik ritüelleriydi. Bu ritüellerde söylenen sözler ezberleniyordu ve yazılı değildi ve ne yaptıkları belirsizdi, kliseye karşı ayaklanıyor olabilirlerdi. Avrupa’da büyük bir olasılıkla Tapınak Şovalyeleri daha sonraki yüzyıllarda farklı örgütler olarak devam ettiler, bunların en önemlisi aşağıda açıklayacağımız Rose Croix (GÜL HAÇ) örgütüdür.

Rose Croix (Gül Haç örgütü)

1188’de Prieree De Sion MS 46 yılında kurulan ORMUS (inisiye edilenler tarikatı veya tekris edilenler tarikatı) isimli tarikatın bir adının da l’Ordre de la Rose-Croix Veritax olduğu, bir rivayete göre de Isa’nın çarmıhtan inip bu tarikatı kurduğu söylense de, Dames Frances Yates’e göre ilk ismine 1614’de yayımlanan Fama Fraternatis’de, Confessio Fraternatis ve The Chemical Wedding of of Christian RosenKreuz’ da rastlanır. Bu devirde yazılan ve Rosy Cross Manifestoları olarak bilinen üç eser bir Hıristiyan olan Rossy Cross’dan ve allegorik bir efsaneden ve bir manifestodan bahseder. Almanya’da 1378’de doğan Rosy Cross Anadolu’ya ve kutsal topraklara gitmiş 106 yaşında 1484’de ölmüştür. Bu eserler simya ile, gizli bilimle ve tıpla uğraşan kliseye karşı olan gizli bir topluluğun varlığından dem vurur. Eserlerde masonik sembolizm ve dolaylı anlatım kullanılır. Bu yazılarda belirttiğimiz gibi Boyle ve Leonardo da Vinci’den, Isaac Newton’a kadar pek çok bilim insanı bu gizli örgüte üye olmuş ve bu örgüt sayesinde kendini geliştirmiştir. Örgütün tüm özellikleri masoniktir ve Tapınak Şovalyeleri ile ilişkileri olduğuna kesin gözüyle bakılmaktadır. Daha sonra ABD’ye masonluğu getiren kişiler ve Benjamin Franklin’in kendisi bile Gül Haç örgütünün iç çekirdeğindendir. Manifestolar insanlık için çalışan kardeşlik ve iyiliği yayma motiflerini işler, Fransız Ihtilali ve Amerikan ihtilalinde de gelişen devrimci masonik örgütlenme Rose Croix ile içiçedir. Gül Haç isminin de çok sembolik bir anlamı vardır (detaylar için Baigent 1983 ve Barret 1999) Rose Croix ayrıca pek çok yönü ve mistik işlevi ile Kabalizmle içiçedir, bu da hem Yahudilerden hem de konuyu işleyen Tapınak Şovalyelerinden geçmiş bir gelenektir. 1623’de Gül Haç örgütü Pariste çok yaygındı ve bazı üyelerinin görünür, bazı üyelerinin de görünmez olduğu ve görünmez olanların şeytanla işbirliği içinde olduğu dedikodusunu doğurmuştur. 1640’larda Avrupa ve Ingiltere’de pek çok Rose Croix örgütü mevcuttu ve Ashmole ve Lilly tarafından Londra’da 1646’da kurulan bir locanın Hür ve Kabul Edilmiş masonluğun, Tapınak Şovalyeleri ile birlikte temeli attığı iddia edilmiştir. 17. Yüzyıldan sonra Gül Haç örgütü masonluktan daha gizli ve daha ölümcül bir biçimde devam etmiş ve bir kola ayrılarak ILLUMINATI’yi oluşturmuştur. Rose Croix o kadar gizlidir ki, halen sürüp sürmediği bile resmi olarak bilinmemektedir. Şeytana taparlar mı? Bu konuda belirsizdir, ama 20. yüzyılın başında GOLDEN DAWN (ALTIN GÜNDOĞUMU) isimli koyu okkült, kara büyü ve satanizm örgütünü kuran Aleister Crowley’in Rose Croix örgütünden olduğu iddia edilmektedir, aynı zamanda Crowley Hür, Kabul Edilmiş Masonlar Locası’nda Büyük Üstadlık yapmış, Skoç ritinde de 33. derece mason olmuştur.

Yaptığım araştırma ve incelemelerden çıkardığım sonuç, Rose Croix örgütünün hiç bir zaman yok olmadığıdır. Fakat başka örgütler doğurmaya devam etmiştir. 16. yüzyıldan beri gerek masonluğun, gerekse ILLUMINATI’nin ve Skulls and Bones Society’nin doğuşunda etkin rol oynamıştır. Ama Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar resmi ve kanuni bir dernek olmasına karşın, ne ILLUMINATI ne de Rose Croix ortaya çıkıp kendini gösteren birer dernek değildirler ve masonluğu kendilerine üye çekmek için bir havuz olarak kullanırlar. Yani daireler içiçedir. En içteki dairede ve çelik çekirdekte hangi mistik gizli örgütün yüzyıllarca etkili olduğu meçhul kalmıştır.

Illuminati

Illuminati 1 Mayıs 1776 da Adam Weishaupt tarafından Bavyera-Almanya’da kurulmuştur. Adam Weishaupt Ingolstadt Üniversitesinde hukuk profesörü iken masonik eğilimlere merak sarmış ve bir gizli örgüt kurmuştur. Ama hükümete karşı bazı hareketler de içeren yayınları nedeniyle 1786’da polis tarafından basılmış ve ondan sonra da tamamen yer altına inmiştir. Illuminatinin daha sonra çok güçlendiği ve 1833’de Yale Üniversitesinde General William Russel tarafından Skulls and Bones Society (SBS) olarak kurulduğu rivayet edilmektedir (Marrs 2000; Sutton 1986). Yani bir rivayete göre SBS Illuminatinin ABD’deki devamıdır. ILLUMINATI’nin Rose Croix örgütü ile direkt ilişkisi olduğu bilinmektedir. Hangi ülkede birleşik çalışırlar, hangi ülkede farklıdırlar ve ayrılırlar bilinemez. Bu gizli örgütlerin terör örgütlerinden özde pek bir farkı yoktur; terör örgütleri bomba ve silahla terör ve anarşi yaratırlar. ILLUMINATI, SBS, CFR ve benzerleri ise sadece anarşi ve kaosu yani ORDO AB CHAOS’u (kaostan düzen) imza yetkisi, uluslararası strateji, paranın kontrolü ve mafyanın indirekt kontrolü ile yaratırlar.

Illuminati adını ve üyelerini inanılmaz bir sır gibi saklayan ve ölümcül bir kuruluştur. Bugün hemen her ülkede mevcuttur. Özel eğitim, tören ve alt kültürlerden gelmeyenler Illuminatiye kabul edilmezler. ABD başkanlarının pek çoğu Illuminati’den ya icazet alırlar ya da üyesidirler. Bu gizli örgüte ihanet edenlerin cezası kayıtsız şartsız ölümdür. Illuminatinin NATO ile veya Gladyo gibi yeraltı örgütleri ile de ilişkisi olduğu sanılmaktadır (Domhoff 1974, 2000; Sutton 1986, 1988, 1990; Marrs 2000; Ross 2000; Marrs 2001)
Skulls and Bones Society (Kuru Kafa ve Kemikler Örgütü-SBS)

Baba ve oğul George Bush’un üyesi olduğu SBS, merkezi Connecticut Yale Üniversitesi’nde olan çok gizli bir cemiyettir (Ironhouse 2002; Sutton 1986). Her yıl sadece bu örgüte 15 kişi girebilir, ama bu 15 kişi daha sonra ABD’de en kilit noktalara getirilir, ayrıca akrabaları ve dostları da bu elitizmden paylarını alırlar. Sayıları az olmasına rağmen etkileri fazladır ve bir çember içindeki merkez usulüyle çalışırlar, yani bir çemberdeki çeşitli noktaların kontrolü bir SBS üyesinde ise, onlar için sorun çözülmüştür, bu nedenle üyelerini yönetici ve etkin çemberlerin merkezine koyarlar. Tabii ki ILLUMINATI, Rose Croix (Gül Haç), Trilateral Komisyon ve CFR ile ile direkt ilişkileri vardır.

Her ikisinin de gizli Rose Croix örgütü ile ilişkisi vardır. Alphonso Taft daha sonra ABD başkanı ve SBS üyesi olan William Howard Taft’ın da babasıdır. SBS’nin son 150 yılda 2500’den fazla üyesi olmuştur. SBS Yeni Dünya Düzeni’nin temel ideologlarından biridir (Bohemian Grove ve CFR ile birlikte). Elimizdeki ilk kayıtlar Haziran 1882’ye aittir.

Bu gizli cemiyete girebilmek ancak davetle mümkündür ve inisiasyon töreni masonlarınkine çok benzer. Fakat tüm ritüeller ve yapılanlar gizlidir, kimse dışarıya bilgi sızdıramaz. Inisiasyon törenlerinde denekler çırılçıplak soyunup bir tabuta girerler, bu tabuttan çıktıklarında yeniden doğmuş sayılırlar. Birbirlerini özel tanıma yöntemleri vardır. Son yüz yılda SBS üyeleri ABD’de en kilit noktalara gelmişlerdir ve özellikle belirli ailelerden seçilen kişiler özenle bu gruba alınır. Bu cemiyete girebilmek için temel özellik WASP olmaktır (White:Beyaz; Anglo Sakson ve Protestan). Başka ırka veya geçmişe mensup başka dinden olanlar bu yapıya giremez.

SBS ABD’de pek çok kilit noktaya gelmiş insanın yer aldığı bir cemiyet olmuştur. 6-7 kuşak öncesinden Anglo Sakson ve protestan olmasına çok dikkat edilir. SBS’nin temelinde bir çelik çekirdek iç hücre, etrafında daha büyük bir çember, onun etrafında da daha dış bir yapılanma vardır. Chapter 322 ismi ile de anılan iç merkezin direkt olarak merkezde olmak koşuluyla Trilateral Komisyon, CFR, Bilderberg, Atlantik Konsül (Bir ‘round table’ masonik grubu), Bohemian Grove (veya Bohemian Club), Pilgrem Society, ve SBS’nin dış gölge örgütleri (yani üye almak için havuz oluşturdukları yan klüpler vardır) (Marrs 2000; Marrs 2001; Sutton 1986, 1988, 1990).

ABD’ye yerleşen ve pek çok tüketim aracını kontrol altından tutan ve etkin ailelerden SBS’ye üye verenlerden bazıları şunlardır (çok uzun süredir bu ailelerin mutlaka bir kaç ferdi SBS üyesidir):

Whitney Ailesi ( yerleşim 1635, Watertown, Massachusets),
Perkins Ailesi ( yerleşim 1631, Boston Mass.),
Stimson Ailesi (yerleşim 1635, Watertown, Mass.),
Taft Ailesi (y. 1679, Braintree, Mass),
Wasdworth Ailesi (y. 1632, Newtown, Mass.),
Gilman Ailesi (y. 1638, Hingham, Mass.)
Payne Ailesi (Standard Petrolün sahibi),
Davison Ailesi (J. P. Morgan ve şirketinin sahibi, her iki dünya şavaşında da etkili olmuşlar ve büyük paralar kazanmışlardır),
Pillsburr Ailesi (Un ticareti),
Sloane Ailesi (Ticaret ve parekende satışıın dev ismi),
Weyerhauser Ailesi (Kereste ve orman ürünleri tröstü),
Harriman Ailesi (Demiryolu Kralları),
Rockefeller Ailesi (Standard petrol, Chase Manhatten Bank ve binlerce şirketin sahibi CFR, Trilateral Komisyon ve Bilderbergin başındaki aile),
Lord Ailesi (y. 1635, Cambridge, Mass.),
Bundy Ailesi (y. 1635, Boston, Mass.),
Phelps Ailesi (y. 1630 Dorchester, Mass.),
Bush aileleri (Baba Bush CIA ve ABD başkanı, oğul Bush bu örgütlerin bir entrikasıyla ABD başkanlığına getirildi, her ikisi de SBS üyesi).

SBS toplumdaki hemen her yapıya girmiştir. Bunların içinde Beyaz Saray, Yüce Divan, Medya, Iş ve Endüstri, Federal Banka sistemi, Kanun yapıcı kurullar, Mahkemeler vb vardır. SBS’nin temel ideolojisi Anglo Sakson ve Protestan beyazların dünyadaki hakimiyetini sağlamaktır, ideolojisi oldukça faşistir ve her iki dünya savaşında da bu cemiyet çok önemli roller oynamıştır. Bohemian Grove ve CFR ile birlikte Skulls and Bones Society Yeni Dünya Düzeni’nin yaratıcısıdır (Marrs 2000; Marrs 2001; Sutton 1986, 1988, 1990; Ironhouse 2002).

Bohemian Grove (Bohemian Klübü)

Bohemian Grove (BG) aynı Skulls and Bones Society gibi gizli amaçlar ve yöntemler için 1880’lerde Kaliforniya’da kurulmuş bir cemiyettir. Üyeleri, törenleri, ritüelleri ve ne yaptıkları çok gizli tutulur. Merkezdeki çiftlik aynı anda yüzlerce kişinin hafta sonu toplantılarına katılabileceği niteliktedir. ABD’nin hemen her eyaletinde tapınakları vardır. Sembolleri BAYKUŞ’tur. Ritüellerde baykuşa hitap edilir ve bir fetiş olarak baykuş motifi kullanılır. Bohemian Grove’a üye olanlar başka masonik klüplere de üye oldukları için bu rituellere ve sembolizme alışıktırlar.

1970’li yıllarda en kilit noktadaki ve zengin 1000 civarında üyesi olan Bohemian Grove üyelerinin ünlülerinden bazıları şunlardı (Domhoff 1974):

Dwight David Eisenhower (ABD başkanı), Herman Wouk, Robert Kennedy (ABD Başkan adayı), Johson (ABD Başkanı), Richard Nixon (ABD Başkanı), Gerald Ford (ABD Başkanı), Ronald Reagen (ABD Başkanı), Bill Clinton (ABD Başkanı), Nelson Rockefeller, David Rockefeller, Henry Kissenger, Edgar Kaiser (Kaiser Industries başkanı), Henry Morgan (J.P. Morgan Şirketi), Charles Morgan (J.P. Morgan Şirketi), Neil Armstrong (aydan döndükten sonra katılmıştır), Hoover Enstitüsünün bazı ileri gelenleri, Wernhern Von Braun (Alman roket ve uzay bilimcisi), David Sarnoff (Işadamı), Senator Robert Taft (Taft ailesinin SBS ile yakın ilgisini hatırlayınız!), Lucius Clay, American Express, Standard Brands, Int. Investment Corporation başkanı, Earl Warren (Yüce Divan üyesi), Kalifornia valisi Goodwin Knight, Kalifornia valisi Pat Brown, Başkan Herbert C. Hoover (1913’te klube katılmıştır), Rudolph Peterson ( Bank of Amerikanın eski başkanı), Melvin Laird (eski Savunma Bakanı), William Rogers (Eski CIA bağlantılı Devlet Bakanlığı sekreteri), Francis Baer (United California bank eski başkanı), Stephen D. Bechtel: J.P. Morgan şirketi direktörü, Gilbert Humprey(: National Steel, General Electric, Texaco, National City Bank of Cleveland, Sun Life Insurance direktörü, Lewis Lapham): Mobil Oil, Heinz, TriContinental Corp. Başkanı), Edmund Littlefield): Wels Fargo Bank, Hewlett-Packard, General Electric eski başkanlarından), Leonard McCollum ( Morgan Trust, Capital National Bank eski başkanı)

Dikkat ederseniz Bohemian Grove hem çok zengin hem de en kilit noktalardaki elitlerin oluşturduğu daha üst ve çok daha gizli bir seçkin klübüdür (Daha detaylı listeler ilerideki çalışmamızda yayımlanacaktır, yer tutmaması açısında sadece bazı kritik görevlerdeki kişileri verdik). Dikkat edilirse en fazla ABD başkanı üyesi olan klüp Bohemian Grove’dur. ABD’de kaldığım 7 yıl boyunca her gittiğim kütüphanede ve kitapçıda bu klüple ilgili bilgi aradım. Bu konuda sadece William Domhoff’un yazdığı bir kitap ile bir kaç makale geçti elime. Düşünün 1000’e yakın ABD eliti sürekli bir hafta sonu California’da veya diğer eyaletlerdeki çiftiklerde toplanıp kadınlı, erkekli törenler yapıyorlar ve gizli ritüeller uygulanıyor, inisiasyon törenleri yapılıyor; insanlar komik komik kılıklara veya durumlara giriyor çeşitli dramalar ve roller oynuyorlar. Bunlara bir sürü hizmetçi hizmet ediyor, bir sürü polis bunları koruyor, bir sürü kişi bu klübe geliyor ve bu klüp 1880’den beri var. ABD’de elime geçen pek çok kütüphanenin veritabanında bu klübe ait bilgi aradım, ama çok sınırlı bilgiye ulaşabildim. Halbuki masonlukla ilgili kitaplar heryerde satılıyordu. Benzer şekilde Skulls and Bones Society (SBS) konusunda da elime geçebilen kitap sayısı bir avuçtur. SBS de Bohemian Grove gibi çok gizli bir örgüttür. Bu örgütleri ABD’de sorduğum hiç bir Amerikalı bilmiyordu. Üstelik bu kitapta diğer örgütlerle ilgili listeleri yayınlayan kitaplar veri tabanlarından çıkarılmıştı, elimdeki kitapların çoğuna direkt yazarlarına ulaşarak eriştim. Neden ve nasıl sağlanır bu gizlilik bunu anlamaya imkan yok! Bu gizliliğin tek hedefi olabilir, törenlerde ve toplantılarda çok ciddi bazı kararların alınması. Örneğin atom bombası projesinin kararının verildiği yerin, siklotronu ilk kurgulayan Prof. Ernest O. Lawrence’a bu kararın verdirildiği yer olan Bohemian Grove’dur (Nuel Pharr Davis, Lawrence and Oppenheimer, New York: Simon and Schuster, 1968). Vietnam’a savaş açılması kararının verildiği yer de Bohemian Grove’dur. Kaliforniya’daki çiftlikte bazı zamanlarda ciddi güvenlik önlemli toplantılar yapılır. Çiftlik San Fransisco’nun 65 mil kuzeyindedir 300-500 kişiyi barındırabilecek ve anayoldan ulaşılamayacak, ancak bilenlerin helikopterle veya arazi araçları ile gidebilecekleri bir alanda tüm çevre yerleşim merkezlerinden uzaktadır ve çok yoğun koruma altındadır. Bu ana merkezin haricinde başka şehirlerde de merkezleri vardır. Bohemian Grove üyeleri belirli aralıklarla toplanıp klasik ritüelik törenlerini yaparlar. Törenleri bir rahip ile bir rahibe yönetir. Törenlerde genellikle allogerik ve yukarıda tanımını yaptığımız sembolik dramalar oynanır, fakat törenlerle ilgili yazılanlar da çok sınırlıdır.

Bohemian Grove’un merkezinin bu kadar izole olmasına karşın, Bohemian Grove SBS, Pilgrem Society, Rotary Club gibi masonik cemiyetlerle iç içedirler. Bir söylentiye göre BG’dan icazet alamayan bir istihbarat örgütünün başına getirilemez, başkan seçilemez; devletle ilgili pek çok önemli karar buradaki toplantılarda verilir. Üyeleri yukarıda saydığımız gibi en kilit noktalardaki kişilerden oluşur; örneğin 1991 de BG’da olup da aynı zamanda önemli şirketlerde yönetici olanların sayısı şöyleydi: Bank of America 7 direktör, Pacific Gas and Electric 5 director, AT-T 4 direktör, First Interstate Bank 4 direktör, McKesson Corporation 4 direktör, Ford Motors 4 direktör, General Motors 3 direktör, Pacific Bell Telephone 3 direktör. Ayrıca pek çok istihbarat örgütünün başkanları veya üst düzey yöneticileri de BG veya SBS üyesidir. BG, SBS ile birlikte 1880’ilerden beri Yeni Dünya Düzeni’nin ideoloğudur ve bu cemiyetlerdeki kişilerin çoğu ise Bilderberg, Trilateral Komisyon ve CFR’da yer alırlar. 1974’teki Domhof’un kitabında belirtildiği üzere Bohemian Grove’a üye olan azınlık, ABD’deki o tarihteki tüm malların yaklaşık yüzde 30-40’ına, özel sektörün tüm servetinin yaklaşık yüzde 70-80’nine sahipti.

Diğer masonik örgütlerin iç çatısı ve yapısı altında CFR, Trilateral Komisyon ve Bilderberg günümüzün BÜYÜK AĞABEYI haline gelmiştir.

CFR (Council on Foreign Relations-Dış Ilişkiler Konseyi)

Clinton, Antony Lake, Al Gore, George Bush, Warren Christopher, Colin Powell, Les Aspin , James Woolsey (CIA direktörü) gibi isimlerin CFR (Council on Foreign Relations-Dış Ilişkiler Konseyi) isimli bir komisyona kayıtlı olmaları herhalde okuyucuyu bunca bilgiden sonra şaşırtmaz. Ama dünyadaki en ciddi karar mercilerine gelenlerin bağlı oldukları bir örgüt olması herhalde doğal karşılanabilir, üstelik bunların bazıları BILDERBERG veya Skulls and Bones Society üyesidirler. Yani hiç kimse hak ettiği ve olması gerektiği için bir pozisyonda değildir Yeni Dünya Düzeninde. Ipleri ne kadar iyi oynatabildiği, ne kadar sır tuttuğu ve bu örgütlere ne kadar bağlı olduğu önemlidir onlar için.

Globalizasyon ideolojisinin Bohemian Grove ve Skulls and Bones Society gibi masonik örgütlerden daha az gizli bir branşı olan CFR 21 Temmuz 1921’de New York’ta kurulmuştur (Ross 2000; Marrs 2000). Zaten yüzyıllardır ülkü piramiti, Süleyman mabedi, tek hükümetli dünya, Sionun oğullarının vaad edilmiş birleşik krallığı, evrensel kardeşlik gibi fikirleri savunan gizli cemiyetlerin bu ideolojisini ilk harekete resmi olarak geçiren kuruluş CFR’dır. Globalizmin gizlilikten çıkıp dünyaya ilanı CFR’ın kuruluşu ile başlamıştır. 1917’de Başkan Wilson savaş sonrasında yüze yakın elit adamını toplamış ve global barış (!) planları yapmışlar ve Wilson’ın bilinen on dört nokta teorisini 8 Ocak 1918’de kongreye sunmuşlardır. Bu plan özünde tüm ekonomik sınırları kaldırmayı amaçlayan ve ABD sermayesini tüm dünyaya hakim kılmaya yarayan bir plandı. Ama 1919’da Paris Barış Görüşmelerindeki Versailles anlaşması Almanya’ya ağır koşullar koymuştu. 30 Mayıs 1919’da Paris’in Majestic otelinde toplanan Ingiliz ve Amerikan delegeleri bir ‘Uluslararası Ilişkiler Enstitüsü’ kurmaya karar verdiler. Bunun adı daha sonradan Ingiltere’de ‘Royal Institute of International Affairs’ oldu. 21 Temmuz 1921’de de ABD’de CFR gizli koşullar altında kuruldu, 1945’e kadar merkezi New York’taki Prat House oldu (Halen merkezi burasıdır: The Harold Pratt House, 58 East 68th Street, New York, NY 10021). Bu bina Rockefeller tarafından bağışlanmıştı. CFR üyelerinin büyük çoğunluğu New York ve Washington D.C.’de yaşayan elitlerden oluşuyordu. Daha ziyade New York ve Washington, D.C.’de yaşayan elitlerden oluşan CFR’ın bugün finans, komünikasyon, akademi, istihbarat, teknoloji alanlarda en etkin konumlarda bulunan 3300 üyesi mevcuttur. Bu sayı bir zamanlar 1600 ile sınırlıydı. Özellikle tüm CIA, DIA, DEA ve başka istihbarat şefleri bu örgütün de elemanıdır ve CFR’ın ilkelerinden dışarı çıkamazlar. Ilk üyeler arasında New York senatörü Colonel House, Devlet Bakanlığı Sekreteri John Foster Dulles, CIA’da uzun süre çalışmış Allen Dulles, kurucu başkan milyoner John W. Dawis ( J. P. Morgan’ın finansörlerinden) vardı. CFR için ilk para John D. Rockefeller, Bernard Baruch, Jacob Schiff, Otto Kahn, Paul Warburg gibi milyonerlerden geldi. Bugün CFR için finans şu kuruluşlardan gelir: Xerox, General Motors, Bristol-Myers-Squip, Texaco, Alman Marshal Fund, McKnight Vakfı, Ford Vakfı, Andrew Mellon Vakfı, Rockefeller kardeşler vakfı, Starr Vakfı vb. CFR yönetim üyeleri bugün dünyadaki her işe burnunu sokan ve ekonomik kontrolü amaçlayan kurum, vakıf, enstitü ve gizli örgüt ile içiçedir.

CFR Ikinci Dünya Savaşı’nda çok önemli bir rol oynamıştır. Yayınladığı Foreign Affairs isimli dergi ile de çalışmalarını tüm dünyaya duyurur. CFR her ne kadar gizli olmayan bir görünüme sahip olsa da, bu gerçek değildir. CFR, SBS, Bilderberg gibi çok gizli bir örgüttür. Her yıl hazine sekreteri, CIA veya NSA yöneticileri ile çok gizli, halka açık olmayan toplantılar yapar. Normal koşullarda CFR’ın anayasaya bile aykırı olduğu iddia edilmişse de bunu yargılayacak olan Anayasa Mahkemesi veya Yüce Divan üyelerinin büyük çoğunluğu da CFR üyesidir. J.P. Morgan ve Rockefeller gibi devler CFR’ye büyük paralar yatırırlar, ama işadamlarına devletin güvenlik sırları hakkında brifing verilmesini kimse anlayamaz ve anlatmakla bitip tükenmeyen Amerikan demokrasisinin neresine koyacağını bilemez. Bu demokrasi ise neden hiç bir şey halka ve basına açıklanmamaktadır? Orası da pek anlaşılamaz. Gerçi basına açıklansa da farketmez, çünkü CFR tüm medyayı kontrol eder. 1988’den beri 14 devlet bakanı, 14 hazine bakanı, 11 Savunma bakanı ve bir sürü federal büroya ait görevli CFR üyeleri arasından seçilmiştir. Özel şirketlerin devletin bu kadar içine girmesi nasıl demokrasi ve hukuk sistemi ile bağdaşır bunu J.P. Morgan’a ve Rockefeller’a sormak gerekir tabii. Dullestan beri her CIA direktörü, örneğin Richard Helms, William Colby, George Bush, William Webster, James Woolsey, John Deutsch, ve William Casey hep CFR üyeleri arasından seçilmişlerdir. Ne işi vardır Rockfeller’ın kurduğu bir konsülde halkın ulusal güvenliğini korumakla görevli onca insanın? Hukuk ülkesi ve demokrasinin beşiği olduğu iddia edilen Amerika’nın bu gerçeklerini Amerikalıların çoğu bilmez, onlar kredi kartı borçlarını ve ev taksitlerini ödeyip, evde patlamış mısır yiyerek biralarını içerler. ABD’li pek çok yazar CIA’ın Amerika ve Amerikan halkı için değil, CFR’ın dostları ve gizli ilişkide olduğu dernekleri için bilgi topladığını dile getirmişler, ama komünistlikle suçlanmışlardır.

CFR bu işadamlarının istediği kişileri hep yükseltmiş en üst ve dokunulmaz noktalara getirmiştir. Bunun en güzel örneği sıradan bir akademisyen olan ve David Rockefeller ile tanıştıktan sonra şansı açılan Henry Kissenger olmuştur. Clinton döneminde de tüm devlet yetkilileri CFR üyeleri arasından görevlendirilmiş neredeyse yurt dışına yollanan büyükelçilerin yarısı CFR içinden seçilmiştir. Başkanların seçiminde de aynı yol izlenmektedir, seçmenler bir CFR üyesi ile öteki arasında tercih yapmak zorunda bırakılmaktadırlar, zaten Demokrat Parti ile Cumhuriyetçi Parti birbirinden çok farklı değildir ki! CFR’ın gizli raporlarından ve konferanslarından birinde şöyle denilmektedir (Ross 2000):

“Silahsızlanma, Amerika’nın bağımsızlığı ve bu bağımsızlığın tek dünya hükümetine dönüşmesi CFR’nin 1551 üyesinin yüzde 95’ine 1975’te açıklanmıştır. CFR’nin üyelerin yüzde 75’ine açıklanmamış ve yazılmamış iki amacı daha vardır. Bu oluşumun hedefleri size biraz garip gelebilir, bunları biraz tartışalım.

“Bu inancımızın temelinde yatan, monopolistik kapitalizmin dünyanın her yerindeki farklı para birimlerini, banka sistemlerini kredi ve üretim sistemlerini, temel kaynaklarını tek hükümetle kontrol edilebilir hale getirmek ve aydınlatılmış dünya sistemindeki üstünlüğümüzü kendi dünya ordumuzla temin etmektir.”

Kendi kurduğu dünya ordusu ile tüm dünyadaki kaynakları ve para sistemini kontrol edip, tüm kaynaklara el koyacakmış. CFR’ın amacı buymuş! Skulls and Bones Society’nin 1880’lerdeki faşist ideolojisinin bir devamıdır bu! Bu mentalite bugün Ortadoğuyu bir ordu indirerek kontrol altına almak istemektedir.

CFR’ın gizli bir organizasyon olmadığını söyleyenlere de CFR’in 1992 yıllık raporundan bir cümle ile yanıt verelim. Sayfa 21: “Tüm toplantılardaki konuşmalar ve açıklamalar bu toplantılar dışında kimseye açıklanamaz!” (Ross 2000). Aynı raporun, 122, 169, 174, 175 ve 176 ıncı sayfalarında da bu gizlilik sürekli tekrarlanmakta ve gizlilik bozulup da medya veya birisine bir bilgi sızdırılırsa nasıl cezalandırılacağı ima ediliyor. Daha önceki masonik ilkelerin tümünün uygulandığı bir örgütlenmedir CFR. Ayrıca CFR’ın ve gizliliğinin ve faşist ideolojilerinin ABD anayasına aykırı olduğu defalarca zikredilmiştir.

IMF ve Dünya bankası da CFR’in tamamen etkisi ve yönetimi altındadır (Ross 2000; Sklar 1980). Geri kalmış ülkeleri fakirleştirmek ve ekonomilerini yoketmek yolunda IMF, CFR’ın emirleri doğrultusunda çalışmaktadır.

Bilderberg gizli örgütü

CFR’in temel globalizasyon planları daha kurulduğu günden beri bilinmekteydi. Ama CFR ABD içinde tam bir kontrol sağlamak ve tek jandarmalı kapitalizmi Avrupa’ya yaymak ve sosyalizm ve komünizm ile mücadele etmek zorunda idi. Eski CFR başkanı ve Rockefeller’in Chase Manhatten Bankası başkanı olan John McCloy OSS (Office of Strategic Services) isimli istihbarat örgütünün (Bill Donovan tarafından 1941-1942’de kurulmuştur) kurulmasını ve CFR ile karşılıklı iletişim içinde çalışmasını sağladı. 1947’de OSS, CIA’ya (Central Intelligence Agency’e) dönüştürüldü. 1947 Ulusal Güvenlik Kanunu ile de gerek sivil gerekse kriminal yasalara karşı korunan bir örgüt haline getirildi. Yani CIA, anayasaya rağmen ulusal güvenlik adına her türlü suçu işleyebilen bir örgüt yapısına kavuştu. 1950’de General Walter Bedel Smith CIA başkanı olduğu zaman, CFR’den aldığı emir üzerine Avrupa’da etkin bir örgüt kurulmasını istedi. Daha sonra CIA ve Ulusal Güvenlik Konseyine konan bu şemsiye daha da güçlendirildi ve 1982’de Reagan tarafından Executive Order 12333 (Etkin Yasa 12333) devreye sokuldu (Montalvo 2000).

Bilderberg, CFR ve öteki örgütlerin Avrupa ayağını ve etkinliğini teşkil etmek için CIA tarafından Hollanda’da Oosterbeek şehrinde Bilderberg otelinde 1954 de kurulmuştur. Dünyanın yönetimi ve globalizasyon konusunda her yıl farklı ülkelerde toplantılar yapar (Ross 2000; Marrs 2000). Toplantılar son derece gizli koşullarda ve özel ortamlarda yapılır. Katılanlar bu konuda hiç bir bilgi vermezler. Spotlight isimli bir dergileri de vardır. Liberty Lobby Inc, 300 Independence Ave., SE, Washington D.C. 20003 adresinden yayın yapar.

Bilderberg örgütünün Avrupa adresi: Maja-Banck Polderman, Bilderberg Meetings, Amstel 216, 1017 AJ, Amsterdam, Hollanda. Bilderbergin ABD adresi ise Charles W. Muller, American Friends of Bilderberg, Inc. 477 Madison Ave., 6th Floor, New York, NY 10022.

Bilderbergin kurucuları arasında Hollanda prensi Bernhard ve Polonyalı sosyolog Dr. Joseph Hieronim Retinger de vardır, Retinger Bilderbergin babası olarak bilinir. Bilderbergin kuruluşunda ABD istihbarat örgütlerinin, özellikle CIA’in rolü olduğu çok iyi bilinmektedir. Prens Bernhard ise eski bir NAZI SS üyesidir, 1937 de Hollanda prensesi ile evlenmiştir, ama Nazilerle olan yakın bağları çok iyi bilinmektedir (Marrs 2000). ABD’li gizli örgüt ve CFR üyelerinin bazıları da Bilderberg üyesidir. Retinger ABD’ye CFR başkanlarından Averell Harriman tarafından getirilmiştir. David ve Nelson Rockefeller, John Foster Dulles ve CIA direktörü Walter Smith ile görüştükten sonra CIA güdümünde bu gizli örgütü oluşturmuştur. Bilderbergin oluşmasında etkili diğer isimlerden birisi de Başkan Eisenhover’ın psikolojik savaş danışmanı C.D. Jacksondır.

Bilderberg, merkezi Hollanda olmak ve içine Ingiliz kraliyet ailesini de dahil etmek üzere CFR’nin Avrupa ayağını oluşturdu. Önemli işadamları, politikacılar, bankerler, medya sahipleri, askeri kilit isimler ve istihbarat örgütlerinin üst sınıfı ile ilişki kurup onları üye yaptılar ve her yıl gizli toplantılar düzenlemeye başladılar. 1991’de Bilderberg başkanı Ingiliz Lord Peter Carrington idi. Carrington NATO genel sekreteri, kabine üyesi, CFR’nin Ingiliz kuruluşu olan Royal Institute of International Affairs’ın başkanı idi. Kendisi Rothschild banka imparatorluğu ile hem evlilik, hem iş bağlantılarına sahipti.

CFR’nin resmi olmadan uluslararası düzeyine taşınmış bir şekli olan Bilderberg yine Ingiliz ve ABD CFR’lerini finanse edilen kişiler ve CIA’in örtülü ödeneği tarafından destekleniyordu. Bilderberg diğer bir kardeş grup olan Trilateral Komisyona çok benzemektedir. Bunlarda her ne kadar daha önce bahsedilen masonik ritueller yoksa da zaten bu grupların çoğuna katılanlar bahsedilen masonik gizli örgütlenmelerin içinde de olan insanlardır. Her yıl yapılan çok gizli ortamdaki toplantıları hem CIA, hem de o ülkenin istihbarat örgütü kontrol eder. Türkiye’de son 50 yıldır başa geçen ünlü politikacıların çoğunluğu Bilderberg üyesidir, halen bu gizli Bilderberg üyeleri Türkiye’nin etkin yönetiminde rol almaktadırlar. Türkiyedeki toplantılar şu ana dek 18-20 Eylül 1959’da Yeşilköy-Istanbulda, 25-27 Nisan 1975’de (Çeşme’de Hotel Altın Yunus’da) yapılmıştır. 2001’deki toplantı ise Isveç’de gerçekleşmiştir.

Trilateral Komisyon

Trilateral Komisyon (Trilateral Commission, TC) ABD’de yeşertilen Yeni Dünya Düzenini tüm dünyaya yani Kuzey Amerika, Avrupa ve Japonyaya daha iyi yayabilmek için oluşturulmuş ve 1973’te David Rockefeller, Henry Kissenger ve Zbigniew Brzezinski tarafından kurulmuş gizli bir örgüttür (Sklar 1980; Robertson 1991; Ross 2000; Marrs 2000). Brzezinski 1973-1976 arasında başkanlığını yapmıştır. CRF’nin Atlantik ötesi ülkelerde CIA tarafından örgütlediği bir kuruluş olduğu bilinmektedir. Adresi: 345 Street, East 46th Street, Suite 711, New York, NY 10017 dir.

1994’teki bir TC bildirisine göre Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya’dan 325 kilit noktadaki isim TC’ye üyedir. Sistem CFR’da olduğu gibi işlemektedir. Ama bu ABD’nin ve globalizasyonun tüm dünyaya yayılması için Amerikan-Nazizminin yeni bir oyunu sahneye koymasından ibarettir. Buradaki hedef yine ekonomik sınırların kaldırılması ve politik, ekonomik, askeri, politik ciddi noktalardaki kişilerin kontrol altına alınmasıdır. CFR anayasasındaki ilkeler TC’da da geçerlidir.

Her ne kadar adresi yeri, üyeleri belli ise de Trilateral Komisyonun yaptığı aktivitelerin ardında gizli amaçlar, ABD’li istihbarat örgütleri ve NATO’nun gizli özel savaş örgütleri vardır. ABD başkanlarının ve Avrupa, Amerika ve Japonya’daki yönetici kadroların çoğu TC üyesidir. Tüm dünyada TC, Bilderberg ve CFR birbirinin içine girmişlerdir ve her üçünün de üyesi olan 50 kişi vardır (daha önce sunuldu). Örneğin Bill Clinton, Brent Scowcroft (Ulusal Güvenlik Konseyi), John Mark Deutsch (CIA direktörü), Robert Strange McNamara (Savunma Bakanlığı Sekreteri), Henry Kissenger, Walter Fritz Mondale ( Japonya Büyükelçisi), Benjamin Nye (Hazine sekreteri) gibi dokunulmazlığı olan isimler her üç teşkilatın da üyesidirler.

Burada temel olarak anlatılmak istenen 19. yüzyılda bazı gizli cemiyetler, zengin aileler tarafından yaratılan bir ideolojinin nasıl önce ABD’de CFR olarak kök salıp, sonra nasıl Bilderberg ve Trilateral komisyon sayesinde her ülkenin iç yapısını ve politikasını, endüstrisini, medyasını ve sosyal yapısını kontrol ettiğidir. Amerikan derin Devleti ve Dünya Gizli Hükümetine karşı tüm Amerikalılar ve Avrupalılar bilinçsizdirler, çünkü 45 yıl boyunca totaliter bir komünizm gelecek korkusu ile uyutulmuşlardır.

Sonuç ve Türkiye bu gizli örgütlerin neresinde?

Türkiye’de de bu gizli örgütlerin çok büyük etkinliği vardır ve 1948’lerden sonra Türkiye’yi hiç bir zaman bu ülkeyi vatansever ideoloji yönetmemiştir, Türkiye 1948’den sonra bize Batı tarafından biçilen ülkeyi emperyalizme köle haline getiren bir ideoloji tarafından yönetilmiştir. Bu yönetim bahsedilen CFR, Bilderberg ve Trilateral Komisyon tarafından da şekillenmiştir. Ne yazık ki gerek Türkiyeyi yöneten, gerekse Türk istihbarat örgütlerinin içinde olan bazı Bilderberg ve Trilateral Komisyon üyeleri vardır. Bu örgütlerin Türkiye için verdiği kararın Sevr koşullarının uygulanması olduğunu görmemek için ise kör olmak gerekir.

 

Saunacı Zengin’den itiraflar

 

Sauna operasyonunun kilit isimlerinden Kasım Zengin’den çarpıcı itiraflar.

Ergenekon terör örgütüyle ilgili soruşturma kapsamında 7 Ocak’ta gerçekleşen son operasyon, Sauna Çetesi’ni yeniden gündeme getirdi. Özellikle emekli Albay Levent Göktaş’ın bürosunda bulunduğu iddia edilen şantaj kasetleri, Sauna Çetesi’nde ele geçirilen görüntüleri hatırlattı.

Kasım Zengin

Zaman’ın sorularını cevaplayan Sauna operasyonunun kilit isimlerinden Kasım Zengin, Levent Göktaş’ı geçmişteki yapılanmanın üst halkası olarak tanımlıyor. Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan emekli olan Göktaş’ı, ‘muhabere arama kurtarma alayında görev yapan biri’ olarak duyduğunu anlatan Zengin, “Nuri Bozkır da bunun talebesi, yüzbaşısı. Korkut E., Levent’e emir veriyor, o da Nuri’ye emir veriyor, o da yerine getiriyor.” dedi. Nuri Bozkır’ın Sauna yapılanmasına dahil olanlara gayri nizami harp eğitimi verdiği iddiasını cevaplarken de, “Kendisi Türkiye’de bir yapılanma olduğunu, darbe yapılacağını, bir an önce harekete geçmemiz gerektiğini anlatıyordu.” ifadelerini kullandı. Ergenekon’un bugünkü yapısının Kıbrıs’ta kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı’na dayandığını savunan Zengin, “Buradaki adamları aradığınız zaman bugünkü Ergenekon’u bulmuş olursunuz.” iddiasında bulunuyor.

Kamuya açık kayıtlarda memuriyeti gözükmeyen Kasım Zengin, devlete 11 yıl hizmet ettiğinin altını çiziyor. Yüzbaşı Nuri Bozkır’ın yasadışı faaliyetlerini ortaya çıkarmak için söz konusu yapılanmaya sızdığını ileri sürüyor. “Kendini keşfetmek için ‘merhaba’ dedim. Fikri, zikri ve fıtratı yanlıştı. Beraber hareket etmedim. Felsefesini anladıktan sonra ‘bize uyacak adam değilsin’ dedik. Biz öyle deyince ‘Sendeki CD’leri alabilir miyim?’ dedi. Ben o CD’lerin hepsini kopyalamıştım. Ama o gün ona iki tane eksik verdim. Benim adıma çıkarılan MİT kimliğinin de bulunduğu CD’lerdi bunlar. Kimliklerde Kaşif Kozinoğlu imzası vardı. Yani Nuri’nin elinden CD’leri aldık, niyetini, fikrini öğrendik. Sonra emniyete gittik söyledik. Bu adamlar böyle böyle diyaloglar içinde.”

Sauna cetesi ile bağlantısı olduğu gündeme gelen Türkücü İbrahim Tatlıses

Kasım Zengin, yargılama sırasında da, MİT ajanı olarak örgütün içerisine sızdığını söylemişti. Mahkemeye, “MİT Müsteşarlığı’na sayısız giriş çıkış yaptım, kamera kayıtları incelenirse bunlar ortaya çıkar.” demişti. Ancak MİT, Zengin’in iddialarını yalanladı. Kasım Zengin, Ergenekon’u anlatırken ‘Türkiye’nin en büyük sancısı’ tabirini kullanıyor. Soruşturmayı ‘ameliyata’ benzeten Zengin, “Ameliyat öyle bir yapılsın ki bedende hiçbir mikrop kalmamalı. Kaybetme korkusuyla geri çekilme olursa, açılan ameliyat erkenden bitirilirse içeride mikrop yine büyüyecektir. Gelecekte çocuklarımızın yaşadığı dünyada bunlar canavar gibi hortlayacak, kalbi temiz gençliğimizi kullanacaktır. Ben bizzat yaşayarak öğrendim.”

Kadı mahkemesi komploydu

Sauna Çetesi’ne yönelik operasyondan sonra İsmailağa cemaati hedef haline getirilmişti. Kasım Zengin’in ifadelerinden yola çıkılarak, İstanbul’un Çarşamba semtindeki İsmailağa Camii’nde bir ‘kadı mahkemesi’ kurulduğu ve ‘katli vaciptir’ ifadesiyle Zengin’in kafasına silah dayatıldığı iddia edilmişti. Zengin, en büyük pişmanlığı bu konuda yaşıyor: “Kadı mahkemesi kurulduğu iddiası tamamen yalandı. İsmailağa cemaatini karalamak için komplo kuruldu. Amaç Müslümanları zan altında bırakmak, tarikatları öcü yuvası, şer odağı gibi göstermek. Hepsinden helallik diliyorum.”

Kasım Zengin’in bu sözleri, muhatapları tarafından memnuniyetle karşılandı. Medyada şeriat mahkemesi kurmakla suçlanan emekli imam Metin Balkanlıoğlu, “Madem attığı iftiradan dolayı pişmanlık duyuyor, hakkım helal olsun. Bir daha ahirette bile karşılaşmak istemiyorum.” diye konuştu.

 

28 Şubat Encümen-i Daniş’in tavsiyesi miydi?

1995′te Demirel ile Çiller’e gönderilen mektupla, 28 Şubat kararları arasındaki müthiş benzerlik.

Kim bu Encümen-i Daniş? Derin devlet mi? ‘1 numaralar konseyi mi?’. BÇG’nin yerini Encümen- i Daniş mi aldı?’. Üyeler konuştukça kafalar daha da karıştı. Aralarında eski kuvvet komutanları da olan bazı üyeler öyle tarifler yaptılar ki biraz daha ileri gitseler ‘ kadınların 5 çayı gibi’ diyecekti.

İki emekli paşanın toplantıya geliş şekli

Oysa aynı grubun bazı üyeleri de ‘ burada konuşulanları eşlerimize bile anlatmayız’ diyerek hadiseye gizemli bir hava kattı. Son olarak da şu anki başkan, eski TBMM Başkanı Necmettin Karaduman konuştu. ‘Arkadaşlar arası sohbet grubuyuz’ diyen Karaduman da gizliliğe riayetten bahsetti.

‘Tavsiyelerimizi Cumhurbaşkanı’na ve Başbakan’a iletiyoruz’ dedi. Fakat mektup arkadaşları arasında bugün Gül ve Erdoğan yok.

Aslında tartışma yeni gibi gözükse de kamuoyu son 25 yıldır bu isme aşina. Hatta 1995′te dönemin başbakanı Çiller ve Cumhurbaşkanı Demirel’e yolladıkları mektup tartışma koparmıştı. Encümen-i Daniş’in o zamanki üyeleri mektupta, “Uzun zamandan beri açıkça ve pervasızca, anayasaya dayalı demokratik ve laik düzenimizi kökten tahrip etmeyi ve yerine şeriata dayalı devlet düzenini zorla uygulamayı amaçlayan beyan, eylem ve davranışlara girildiği görülmektedir.

Türkiye’yi temelinden yıkmak, ülkeyi ve milleti bölmek isteyen sorumsuz kurum ve kişilere karşı yasal, idari ve yargıya yönelik ciddi tedbirlerin alınmasını öneririz” demekteydi. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a önerilen tedbirler şöyleydi: “Cumhuriyetin temel nitelikleri ve laikliğin korunması, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun tavizsiz uygulanması, Kur’an Kursları ve İmam Hatip liselerinin sayılarının azaltılarak sıkı denetime alınması, bu amaçlarla çağdaş ve laik her türlü önlemin alınması.”

O dönem kulislerde Çiller’in ‘emirtavsiye’ karışımı bu mektuptan rahatsız olduğu, eski başbakanlar, genelkurmay başkanları ve dışişleri bakanlarından oluşacak bir ‘yüksek istişare heyeti’ kurmak istediği konuşulmuştu. Fakat tek toplantı yapabilen bu yeni oluşum devam etmemişti. Geriye dönüp bakıldığında insan sormadan edemiyor. Meşhur 28 Şubat MGK kararlarıyla, Encümen-i Daniş’in yazdığı mektupta sıralanan ‘tedbirler’ arasındaki paralelik tesadüf müydü?

Devletin üst kademelerinde görev yapmış insanların fikirlerinden mutlaka istifade edilmeli. Fakat bunun en şaibesiz ve verimli yolu düşünce kuruluşlarından geçer. Encümen-i Daniş üyeleri fikirleriyle katkı sağlayacaklarsa ASAM ya da USAK gibi düşünce kuruluşu kurup, çalışmalarını web sitelerine koysunlar. Ya da siyasi parti kursunlar. İktidar olup ülkeyi kendilerince en doğru şekilde yönetsinler. Herkes için en faydalısı bu olacaktır.

Her dalga bir sonrakini getiriyor

Çok sayıda önemli ismin göz altına alınıp, cephaneliklerin ortaya çıkartıldığı 10. dalgadan sonra yakın gelecekte yeni bir dalga olmaz beklentisi hakimdi. Fakat dün sabah Türkiye güçlü bir dalgayla daha uyandı. Türkiye’nin dört bir tarafında onlarca isim göz altında.

Ağırlıkla yine muvazzaf subay ve polisler var. Peki bu dalga ne anlama geliyor? Aslında dün sabah başlayan dalgada sendikacı Mustafa Özbek’in gözaltına alınmasıyla muvazzaf subayların gözaltına alınmasını ayırmak gerekli. Özbek’in ETÖ’nün finans-yönetim yapılanması ile ilgili göz altına alındığı belirtiliyor.

Duyumlara göre, muvazzaf subaylar ve polisler İbrahim Şahin ve Levent Ersöz’den elde edilen veriler üzerine operasyona dahil edildi. Subayların Karargah Evleri oluşumuna dahil olduğu, polislerin de suikast timleriyle irtibatlı olduğu belirtiliyor. Özellikle Kürt – Türk çatışması çıkarmaya yönelik birtakım suikastların planlandığı tespit edildi. Bütün göz altılar teknik takip ve somut delillere dayandırılıyor. Bu kapsamda yeni cephanelikler ve yeni suikast planlarının ortaya dökülmesi sürpriz olmamalı.

(Adem Yavuz ARSLAN, Bugün, 1-2009)

***

İŞTE HERŞEYİ BAŞLATAN MEKTUP

İlk defa Encümen-i Daniş’in bir mektubu deşifre oldu. İşte 28 Şubat’ı başlatan mektup.

Ergenekon soruşturmalarıyla gündeme gelen ve tartışmaların odağındaki Encümen-i Daniş’in Cumhurbaşkanları ve Başbakanlara gönderdiği tavsiye belgelerinden birini Bugün Gazetesi yayınladı.

Son günlerin tartışma konusu Encümen-i Daniş tarafından dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e yazdığı 6 maddelik tavsiye mektubuna ulaştı. Çok sayıda emekli asker ve üst düzey bürokratın imzasını taşıyan üç sayfalık mektupta irtica tehlikesine dikkat çekilerek yapılması istenen düzenlemeler maddeler halinde sıralanıyor. İmam Hatip Liseleri’nin meslek okuluna dönüştürülerek sayılarının azaltılması, özel yurtların kapatılması, Kur’an Kurslarının yakın takibe alınmasının talep edildiği raporda siyasi partiler kanununun da ciddiyetle uygulanması tavsiye ediliyor.

Acil tedbir alınsın.

18 Nisan 1994 tarihli metin ‘Sayın Cumhurbaşkanım’ diye başlayıp “Mevcudiyetinden zati alinizin de haberdar olduğunuz topluluğumuz Encümen- i Daniş’in bugünkü toplantısında aşağıdaki isimleri yazılı mensuplarının görüşlerini yüksek bilgi ve takdirlerinize arz ediyoruz” ifadesiyle devam ediyor. Dönemin başkanı Prof Dr Hikmet Altuğ tarafından gönderilen raporun girişinde uzun bir irtica tehlikesi tanımlandıktan sonra “Türkiye Cumhuriyeti’ni temelinden yıkmak, ülkeyi ve ulusu bölmek hırs ve amacında bulunan sorumsuz kurum ve kişilere karşı aşağıdaki yasal, idari ve yargıya yönelik ciddi ve acil tedbirlerin alınmasını öneririz” deniyor. Raporun son bölümünde ise “Atatürk’ün yaptıklarının korunması, yapmak istediklerinin bilim ve teknoloji ve aklın rehberliğinde gerçekleştirilmesi için çağdaş ve laik her türlü önlem alınmalıdır” deniyor.

Altına kimler imza attı?

18 Nisan 1994 tarihli toplantının raporunda şu isimlerin imzası bulunuyor: İsmail Hakkı Akgün (E. Tümgeneral), Şener Akyol (E. Parlamenter), Prof. Dr. Hikmet Altuğ (E. Parlamenter), Prof. Dr. Ekrem Ahaç (E. Parlamenter), Kemal Atalay (E. Orgeneral), Muhsin Batur (E. Hv. Org. Hv. K. K.), Hıfzı Oğuz Bekata (E. İçişleri Bakanı), Orhan Dikmen (E. Tarım Bakanı), Prof. Dr. Fikret Esen (E. Orgeneral), Oğuz Gökmen (E. Büyükelçi), Faruk Ilgaz (E. İst. Beld. Bşk., Yük. Müh.), Ecmel Kutay (İst. Beld. Bşk. E. Korg.), Sezai Orkunt (E. Tümamiral), Nahit Özgür (E. Hv. Org.), Necdet Özmen (E. Büyükelçi), Mukadder Öztekin (E. İçişleri Bakanı), Necdet Öztorun (E. Org. K. K. K.), Hasan Sağlam (E. Korg. M. E. Bakanı), İlyas Seçkin (E. İçişleri Bakanı), Ahmet Serter (E. Tümgeneral), Murat Sökmenoğlu (Ekonomist- Hatay Mv.), İbrahim Şenocak (E. Orgeneral), Kemal Taran (E. Korgeneral), Cemal Tarlan (E. Vali, Senatör), Necdet Üruğ (E. Gn. Kur. Bşk.), Nüvit Yetkin (Av. E. Bakan), Semih Yürük (E. Kurmay Sb.), Necmettin Karaduman (T.B.M.M. Eski Bşk.), İrfan Özaydınlı (E. Parlamenter Bakan, E. Orgeneral), Asaf İlhan (E. Büyükelçi)

(www.aktifhaber.com, 1-2009)

 

Yüksekova çetesini ortaya çıkaran ve Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ı deşifre eden ilk isim olan eski jandarma istihbaratçı Ergenekon’un gizli tanığı Hüseyin Oğuz konuştu.

Hüseyin Oğuz

Güvenliğim için Ergenekon’da gizli tanık olarak ifade verdim. Ama vazgeçtim. Bildiklerimi mahkemede açık açık anlatacağım.

Faili meçhul cinayetler bu ülkenin yakın tarihinde büyük bir leke olarak duruyor. 1987′den itibaren Güneydoğu’da ‘terörle mücadele’ adı altında faili meçhul cinayetler işlenmeye başlandı. 2000′li yıllara gelindiğinde bu cinayetlerin sayısı 18 bine ulaştı. İnsanlar evlerinden, işyerlerinden ya da yolda çevrilip gözaltına alındı. Kaçırılanların bazıları birkaç gün sonra ya bir köprü altında, ya da bir yol kenarında ölü olarak bulundu. Büyük çoğunluğunun cesetleri bile bulunamadı. Bu cinayetlerin arkasında hep bir örgüt çıktı; JİTEM. İşte Ergenekon operasyonunda son günlerde tutuklanan ve yakalanan isimler bu faili meçhul cinayetlerin sırrının çözülmesi için bir umut oldu. Bir de terörle mücadele eden ama bölgedeki JİTEM gibi illegal yapılara karşı olan tuğgeneral Bahtiyar Aydın ve albay Rıdvan Özden gibi isimlerin öldürülmesi var. Her iki dosya da artık Ergenekon davası içinde. 1993′de Lice’de öldürülen Bahtiyar Aydın’ın PKK tarafından mı yoksa JİTEM tarafından mı öldürüldüğü tartışma konusu. Bu hafta Yüksekova çetesini araştırırken Aydın cinayetiyle ilgili ipuçlarına ulaşan emekli jandarma istihbaratçı Hüseyin Oğuz’la konuştuk. Oğuz, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ı deşifre eden ilk isim. Susurluk Komisyonu’na da verdiği bilgilerle karanlık noktaları aydınlattı. Ancak o ilişkiler halen çözülemedi. Eski istihbaratçı astsubay Oğuz, bugün küçük bir kasabada çobanlık yapıyor. Hem de ağır bir yoksulluk içinde. Ama kendi deyimiyle ‘Halen dik’ duruyor. Oğuz, devletin kendisine sahip çıkmamasından yakınıyor: “Cinayet işlemedim. Aksine cinayetleri açığa çıkarttım.” Ergenekon soruşturmasında Susurluk’un Ergenekon ve JİTEM bağlantısını en iyi bilen isimlerden olan Oğuz’un da bilgisine başvuruldu. Gizli tanık olarak ifade verdi. O gün “güvenlik” nedeniyle gizli tanıklığı kabul eden Oğuz, bugün gizli tanık olmaktan vazgeçti.” Oğuz, “Gizli tanıklar arasında örgüt itirafçıları da var. onlarla aynı kefede olmam. Her şeyi açıkça mahkemede anlatacağım” diyor.

Bahtiyar Aydın cinayeti şimdi Ergenekon’da. Cinayeti araştırırken karşınıza ne çıktı?
Lice’de karakolun önünde açılan ateş sonucu öldürüldü. Tek kurşunla.

Bu suikast dosyası nasıl önünüze geldi?
Yüksekova’da görev yaptığım 1996′da adam kaçırma, uyuşturucu ve silah kaçakçılığıyla ilgili bir soruşturma yürütürken karşıma çıktı. Yüksekova çetesi. Bu soruşturma ile ilgili PKK itirafçısını gözaltına aldım; K.B. Çok detaylı bir sorgulama yaptım. Bu itirafçı zamanında PKK içinde de önemli bir isimdi. Örgüt içinde tabur komutanlığına kadar yükselmişti. İtirafçı açıkça “Bahtiyar Aydın’ı bizim arkadaşlar öldürdü” dedi. Bunu söylediğinde kanım dondu.

Bu sözler resmi kayıtlara girdi mi?
Tabii ki. İfadesini aldım. Uyuşturucu kaçakçılığı yaptıklarına, PKK adına para topladıklarını, hatta zenginleri kaçırarak fidye istediklerini de anlattı. Daha sonra bu ifadeyi Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne ulaştırdım. O ifade tutanağı mevcut.

Ama kayıtlara PKK’nın öldürdüğü şehit olarak geçti.
Sonuçta itirafçı, ifadesinde bunu söyledi. Sadece Aydın’ı değil Eşref Bitlis Paşa’nın öldürülmesinde de rolleri bulunduğunu anlattı. Görevim onun ifadesini almaktı. Onu yaptım.

Sizin ortaya çıkardığınız Yüksekova çetesi uzunca süre yargılandı. Bahtiyar Aydın dosyasıyla ilgili gelişme olmadı mı?
Aydın Paşa’nın vurulmasının da içinde yer aldığı dosyayı dönemin en üstteki komutanlarıma sundum. Ama ‘Devlet zarar görür’ denilerek olayın üstü kapatıldı. Zaten hemen beni soruşturmadan el çektirdiler. Dosya sadece bir kaçırma olayına dönüştü.

İtirafçılarla aynı kefede olmam

Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar ifade vermeye çağırdılar mı sizi?
Buradan talimatla buradaki savcılık aracılığıyla verdim. Ben zaten bildiklerimi gizleyen birisi değilim. Gizli tanık olarak ifade verdim. “Beni çok tehdit ediyorlar, rahatsız ediyorlar” deyince, “O zaman gizli tanık olarak ifadeni alalım” dediler. Benim güvenliğim için, koruma amaçlı olarak. Ama şimdi gizli tanık olmak istemiyorum, vazgeçtim.

Neden?
Ben PKK itirafçılarıyla aynı kefeye koyamam kendimi. Gizli tanık olan itirafçılar var. Ama artık açık açık konuşacağım. Gizli tanık olarak ifade vermem. Zaten ne biliyorsam anlatıyorum. Kimsenin aleyhine yalan yanlış bilgi de vermedim. Vermem de. Bildiğim bir şeyi gizlesem suç işlemiş olurum. Çağırırlarsa gider konuşurum. Ben kimsenin aleyhine yanlış ifade vermedim. Kimseyi de kötülemedim. Temiz bir toplum ve gelecek için gidip açık açık ifade vereceğim. Benim itirafçılarla yan yana gelip ifade vermem olmaz. Ben görevdeyken onların suçlarını ortaya çıkartıyordum. Kendimi itirafçılarla aynı kefeye koyulmasına izin veremem. Çünkü başından beri bunlarla mücadele ettim. Tam 16 yıl jandarmanın terörle mücadele eden bir astsubayıydım. Ama bugün çobanlık yapıyorum. Bu biraz da onur meselesi. Alınterimi korumaya çalışıyorum. Çocuklarıma temiz bir gelecek bırakmak istiyorum; çabam bunun için. Hiç de gocunmuyorum. Ne devletin silahlarını gömdüm ne de kirli bir işe bulaştım. Ama bunlarla mücadele ettiğim için iki kez pusu kurdular. İkisinde de yırttım. Çiftçilik yapayım dedim, hayvanlarımı öldürdüler. Düşünün devlet, itirafçılara bile sosyal makyaj yaptı; onlara sosyal haklar verdi. Bize sahip çıkan olmadı.

Tuncay Güney’in ifadelerini izlediniz mi?
İzledim. En iyi bilgi sorgudan çıkan bilgidir. Ama Tuncay Güney’i sorgulayan kişinin ondan daha çok konuya vakıf olması gerekir. Ama aksine hiç sormadan anlatıyor.

Güney’in verdiği bilgilere ne diyorsunuz?
Anlattıkları çok önemli. Ama üzerinde ciddi çalışma yapılması gerekir. Anlattıkları teyide muhtaçtır.

Susurluk’la Ergenekon’nu kıyasladığınazda ne çıkıyor?
Susurluk yarım kaldı. Tam olarak araştırılmadı. Mesela Yüksekova çetesinden yakaladığımız silahlar, Ergenekon’dan yakalananlardan daha fazlaydı. Bir de Ergenekon’da çok önemli siyasi destek var. İkisini karşılaştırmak olmaz. Çünkü Ergenekon çok zor bir hadise. Farklı kodları ve başlıkları var. Çok geniş bir dosya.

Yeşil’in cesedini asla bulamazlar

Ordu’nun son dönemde kirli işlere bulaşanları tasfiye etmesine ne diyorsun?
Türk Silahlı Kuvvetler’e leke sürüldüğü zaman içim yanıyor. Ordu kutsal bir kurum. Bunlar temizlenecektir. Ordunun bu konuda keskin bir tavrı var.

Yeşil’i deşifre eden isimsiniz. Can Dündar, Ankara’daki kazılar sırasında “Yeşil’in cesedinin aranıyor olabileceğini” yazdı.
Arasınlar, bulurlar! Yaşayan adamın cesedini nerede bulacaklar?

Veli Küçük?
Veli Küçük’le çalışmadım. Sadece Malatya’da görev yaparken telefonla konuştuk. O kadar. Ama Veli Küçük’ü bilenler konuşacaktır. Çünkü Küçük o zaman dışarıdaydı, insanlar korkuyordu. Şimdi korkmuyorlardır. Deniz Baykal, geçen gün bir ana haber bülteninde “Yüksekova çetesini biz ortaya çıkardık” dedi. Hayretler içinde kaldım. Baykal, nasıl ortaya çıkardı merak ediyorum. Ama ben çeteyi ortaya çıkartırken yanımda bir tek Sivas milletvekili Mahmut Işık vardı.

Ergenekon soruşturmasında tutuklanan yarbay Mustafa Dönmez’de çıkan silahlara ne diyorsun?
Silah meselesi Türk Silahlı Kuvvetleri’nde çok önemlidir. Genelkurmay Başkanlığı, en ince ayrıntısına kadar olayı çıkarır. Çünkü ciddi bir sorun. Ama silahlar sadece o yarbayla ilgili değildir. Tek başına bunu yapamaz.

Bahtiyar Paşa’yı itirafçılar öldürdü

Bahtiyar Aydın neden öldürüldü?
Çünkü eroin kaçakçılığıyla mücadele ediyordu. Silah kaçakçılığına da engel oluyordu. Yani rantlarını kesiyordu. Bir de bölge halkının yanında olan bir generaldi. Halkla iç içeydi. Sürekli halkın kazanılması gerektiğini söylüyordu. Terörle mücadelenin halkın desteğiyle biteceğini bunun içinde örgüte katılımları engelleyecek önlemlerin alınmasından ısrar ediyordu.

Bu cinayette dikkatinizi ne çekti?
Üç kilometreden vurulmuştu. Silah Kanas’tı. Soruşturma sırasında bu silahın Diyarbakır DGM’ye gitmesini sağladım. Silahlı Kuvvetler kayıtlarındaki bir silah değildi. O dönemde çetelerin kaçakçılar aracılığıyla aldığı silahlar vardı. Bu Kanas da onlardan olabilir.

Peki, ne oldu o silaha?
En son DGM’ye getirildi. Sonrasını kimse bilmiyor. Zaten elimdeki soruşturma dosyası ve tüm bilgileri, belgeleri teslim ettim. Ajandamı dahi bir astsubay arkadaşıma bıraktım. “Devam ettiren olursa yardımı olur” diye. Canımı da zor kurtardım. Yüksekova’dan Hakkâri’ye gidene kadar neler çektiğimi ben biliyorum.

İfadesini aldığınız itirafçı JİTEM mensubu muydu?
Evet. Zaten bu itirafçıların bazıları örgütle ilişkilerini kesmiyor. Uyuşturucu ve silah kaçakçılığında bunlar var. Bırakın bunu terör örgütüne silah satan güvenlik görevlileri var. Bu silah satanları ortaya çıkarttık.

Ergenekon mahkemesi, bu dava dosyasını istedi. Çözülür mü?
Çözülür. Aslında her şey apaçık. Lice’ye itirafçılar Yüksekova’dan götürülüyor. İtirafçı Bahtiyar Paşa’yı öldürdüklerini apaçık söyledi.

(ECEVİT KILIÇ, Sabah, 1-2009)

 

Barnabas İncili ve Veli Küçük

Yıl 1981. Yer; Şırnak, Uludere mağarada bir incil bulunur. Ve anında Veli Küçük devreye girer. Bir de Ergenekon’la iç içe Türk Ortodoks Patrikanesi.

Asker Veli Küçük

 

Yıl 1981.Yer Şırnak, Uludere! Avdan dönen köylüler bir mağaraya giriyor. Babat Aşiret Reisi Korucubaşı Hazım Babat’ın babası Ferhat Babat bir kitap buluyor bu mağarada. Kitap elden ele dolaşıyor. Derken dönemin Malatya Milletvekili Hakkı Şengüler’in eline geçiyor. Parşömene yazılmış. Hiçbir şey anlamayınca papazlar alıyor ele. Onlar da çözemiyor hangi dilde yazıldığını. Derken filolog Hamza Hocagil’e gidiyor kitap.

Hocagil Aramice dilini sular seller gibi biliyor. Yani Hz. İsa döneminde konuşulan dili! Kitap,Aramice yazılmış ve Süryabi alfebesi kullanılmış. Kitabın ilk sayfası şöyle başlıyor:

‘Ben Kıbrıslı Barnabius. Tespihe layık alemlerin rabbinden bir bütün olarak, Ruhu’l Kudüs’le Meşaha’ya vahyolunan tıpkı İsa’dan duyduğum gibi, sadakatle, 48 gök yılları sonunda, dördüncü nüsha olarak aynen yazıyorum!’

Hocagil, ‘Bu Kitap Barnabas İncili’ diyor!

Yani 2000 yıldır kaybolan Hz. İsa’nın katibi, Aziz Barnabas yazmış.

Hocagil, İncil’le ilgili şunları söylüyor: ‘Lût kavmiyle ilgili bazı uyarıcı bilgiler vardı. Ancak bir ayet dikkatimi çekti: ‘Bir Peygamber gelecek, ona tabi olanlar, dolgun başaklar (!) gibi büyüyüp gelişecek!’

Buraya kadar her şey iyi.

Hocagil, tam İncil’in tümünü çeviriye başlayacakken, Jandarma gelip el koyuyor kitaba. Tam iki yıl kilit altında kalıyor. Sonra Genelkurmay Özel Harp Dairesi gelip alıyor İncil’i Jandarma’dan.

Hocagil işin peşini bırakmıyor; 1986’da Turgut Özal’a gidiyor, anlatıyor olan biteni. Turgut Bey de, özel harpçi Orgeneral Sami Karamısır’a gönderiyor. ‘ Önce beni sorguya çektiler. Amacımın ne olduğunu sordular? Ben saedece çeviriyle ilgilendiğimi söyledim…’

Ve 1987 yılında Özel Harp Dairesi Başkanlığı’nın kapısını çalıyor. Sami Karamısır Paşa’yla Hayri Ündül Paşa’nın bilgileri kapsamında çeviriye oturuyor. Çeviri parasını Harp Akademileri Komutanı Nahit Şenoğul Paşa ödüyor. Ancak İncil’in 19 sayfasını inceleyebiliyor. ‘Başımda Özel Harp Dairesine bağlı subaylar var.’

Ve 19’uncu sayfadan sonra, çeviri bitti yapı paydos diyorlar. Diyenler!

Ancak İncil’in son sayfasına da göz atıyor Hocagil. Aziz Barnabas, İncil’i dört nüsha yazdığını, birinin İsrail’de, diğerinin Arabistan Yarımadası’nda üçüncüsünün ise Kuzey Irak’ta, Zaho taraflarında olduğu belirtilmiş. ‘Bu son sayfada Hz Davut’un kendi eliyle yazdığı Arapça Zebur ve Hazreti Harun’un bakır levhalara yazdığı On Emir’in de nerede olduğuna ilişkin bilgiler de vardı!’

Ve karşınızda Veli Küçük!

Hocagil anlatmayı sürdürüyor: ‘Hz Davut’un sarayında bulunan İncil’i de tercüme ettim. Bu tercümeyi, Almanca ve İngilizce olarak, Yunanistan’daki Markos Yayıncılık için yaptım. Genelkurmay’daki İncil’le İsrail’de bulduğumuzun tek farkı tefsirli oluşuydu. Barnabas, Uludere’de bulunan İncil’e bazı şerhler düşmüştü. Çeviri parası olarak 15.000 dolar aldım!’

Peki, Hocagil’i Markos Yayıncılık ile tanıştıran kim? Adını son günlerde sıkça duyduğumuz, Ergenekon soruşturmasının başlıca kişileriden Adem Taşdemir.

Taşdemir şimdilerin hahamı Tuncay Güney’le birlikte ‘cürüm işlemek için örgüt oluşturmak’ savıyla göz altına alınıp serbest bırakılmıştı. Dahası, Taşdemir, Veli Küçük Paşa’nın yaveriydi.’ Hamza Hocagil’in bir başka savıysa Barnabas İncili’nin hala Genelkurmay’da olduğu!

Bu işi daha iyi çözebilmek için Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi’ne bakacaksınız. Hani şu cemaati olmayan, garip yere!

Örneğin Romanya’da büyükelçi’ken Hamdullah Suphi Tanrıöver, bu ‘Patrikhane’ yaşasın, gelişip boy atsın diye, 1935’de, 70 kadar kızlı erkekli Hıristiyan gencini İstanbul’a getirir ve 1943’de bunların nüfus kağıtlarına Hıristiyan Türk Ortodoksu yazılır!

Ama başka kimse bu ‘Patrikhanenin kapısını çalmaz.’ Rum Ortodoks Patrikhanesi varken. Türk Ortodoks Patrikhanesi ne de mene bir gareabettir, bi düşünün hele! Hangi akıllara ziyan asarıdır ve de gelecekte başımıza ne işler açmıştır! Bu 70 Hıristiyan genç de, bir süre sıkılır, toptan Müslüman olur. Tanrıöver köpürür:’Benim yetmiş gencime sahip çıkamadınız! Müslümanlığın kitabında yetmiş kişi mi noksandı!!’ diye sinirlenir.

Bu Türk Ortodoks Patrikhanesi hala var tabi. Var da cemaati yok! Basın Sözcüsü Sevgi Erenol, ‘Ergenekon üyesi’ olmakla suçlanıp tutuklandı! Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Ermeni Sempozyumu’nu protesto edenler arasındaydı. Toprağı bol olsun, Hrant Dink’in 301’inci maddeden yargılandığı davaya da müdahil olmak istemişti.

Şimdi, bi yanda Barnabas İncili, öte yanda Veli Küçük Paşa’nın tercüme girişimleri. Ve de üçgenin öbür ucunu bağlayan, emniyet kayıtlarına göre ‘Ergenekon yapılanmasının merkez üssü olarak kullanıldığı’ öne sürülen tuhaf patrikhane. Gerisini siz düşünün. Benim başıma ağrılar girdi çünkü!

(Aziz Üstel. Star. 1-2009)

 

Ergenekon’u kapattıran belge

Milliyet, Tuncay Güney’in 2001’de İstanbul Emniyeti’nde verdiği ifadeden yola çıkılarak başlatılan ilk Ergenekon ön çalışmasının nasıl bitirildiğini anlatan belgeye ulaştı.

Tuncay Güney’in iddialarıyla ilgili olarak 2001’de başlatılan ilk Ergenekon “ön çalışma”sını yürüten dönemin Organize Suçlar Şube Müdürlüğü, İstihbarat Şubesi’nden yeterli bilgi gelmediği gerekçesiyle çalışmayı bitirmişti.

Bu ilk araştırmayı örtbas etmekle suçlanan dönemin Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan, Ergenekon operasyonlarının 9. dalgasında “Ergenekon terör örgütü üyesi” olduğu iddiasıyla tutuklanmıştı.

Milliyet, Güney’in 2001 yılındaki iddialarıyla ilgili olarak başlatılan çalışmayı bitiren, Savcı Muzaffer Yalçın imzalı o belgeye ulaştı. Belgeye göre, Ergenekon’un ilk (ön) soruşturması şöyle başladı:

Timur Büyükölmez isimli bir kişi, Asayiş Şube Müdürlüğü’ne başvurarak dolandırıldığı iddiasıyla Tuncay Güney ve arkadaşları hakkında şikâyette bulundu. Güney, 2 Mart 2001’de gözaltına alındı ve evinde yapılan aramalarda 4 çanta içinde dolandırıcılık iddiasıyla ilgisi olmayan evrak bulundu.

Güney’in evraklarla ilgili olarak Veli Küçük’ün liderliğindeki bir suç örgütünden bahsetmesi üzerine, konu 15 Mart’ta Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’ne iletildi. Konuyu değerlendiren Organize Suçlar Şube Müdürlüğü, dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcılığı’na başvurarak “projeli çalışma” için izin istedi.

‘Susurluk’la bağlantılı’

Başsavcılık bu izni vererek konuyla ilgili olarak da savcı Muzaffer Yalçın’ı görevlendirdi. Başsavcı Aykut Cengiz Engin, savcı Yalçın’a gönderdiği 16 Mart 2001 tarihli görevlendirme yazısında “İddiaların Susurluk olayı ile ilgili bulunması sebebiyle evveliyatına eklenerek, kanuni gereğinin takdir ve ifası rica olunur” dedi.

Alınan “ön çalışma” izni sonucunda çalışmaya başlayan Adil Serdar Saçan’ın yönettiği Organize Suçlar Şube Müdürlüğü, DGM’nin ön çalışma izni veren yazısını ve Güney’den ele geçirilen belge ve bilgileri aynı gün İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne gönderdi.

Saçan, soruşturmanın başlamasından 5 ay sonra, 22 Temmuz 2001’de, İstihbarat Şubesi’ne tekrar bir yazı yazarak Güney’in iddialarıyla ilgili olarak nasıl bir çalışma yaptıklarını sordu. İstihbarat Şubesi ellerinde herhangi bir bilgi ya da belgenin olmadığını, herhangi bir telefonun dinlenip kayıt altına alınmamış olduğunu bildirdi.

Yalçın: Son verilmesi uygundur

İstihbarat Şubesi’nin yaptığı çalışmalarda herhangi bir sonuca ulaşamadığını belirtmesi üzerine 14 Kasım 2002’de DGM Başsavcılığı’na tekrar “çok gizli” ibareli bir yazı yazan Saçan, yapılan çalışmalar sonucunda Güney’in iddialarına yönelik olarak herhangi bir suç unsuru durumu tespit edilemediğini belirterek başlatılan ön çalışmaya son verilmesi konusunda “çok gizli” ibareli bir yazı yazdı.

Güney’in iddiaları üzerine Veli Küçük ve Ergenekon hakkında başlatılan ilk ön çalışma aynı gün ilgili Savcı Muzaffer Yalçın’ın imzası ve “Son verilmesi uygundur” notuyla bitirildi.

(www.aktifhaber.com, 1-2009)

 

A. Necdet Sezer ödüllü binbaşının cinayeti ve intiharı

JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan, 10. Cumhurbaşkanı Sezer tarafından ‘Devlet Övünç Madalyası’ verilen emekli binbaşı Abdulkerim Kırca’nın ‘3 kişiyi diz çöktürüp kafalarına yakın mesafeden ateş ederek öldürdüğünü’ gördüğünü anlattı.

Abdulkerim Kırca

ERGENEKON’UN ölüm kuyularıyla ilgili star’ın gündeme getirdiği iddiaların ardından ‘kayıp aileleri’ bir bir ortaya çıkarak ‘mezarlar açılsın’ başvurusu yaparken, 1994 yılında oğlu “kaybedilen” Diyarbakırlı bir baba, şok iddialarda bulundu. Oğlu Murat’ı öldürdüğü iddia edilen ve hakkında savcılığa şikayette bulunduğu JİTEM Diyarbakır Grup Komutanı Abdülkerim Kırca’ya 23 Aralık 2004 günü Cumhurbaşkanı Sezer tarafından ‘Devlet Övünç Madalyası’ verildiğini söyledi. İzzettin Aslan, oğlu Murat’ın 10 Haziran 1994 günü elektrik faturası yatırmak için evden çıktıktan sonra bir daha dönmediğini belirtti.

YAKILARAK ÖLDÜRDÜ

GÖRGÜ tanıklarının “evinizin iki sokak ötesinde beyaz bir otomobile zorla bindirilip götürüldü” dediği oğlunun izini 10 yıl sonra bir televizyon programında bulduklarını belirten baba İzzettin Aslan şöyle konuştu: 11 Mart 2004′te bir televizyon kanalında eski bir PKK itirafçısı anılarını anlatırken ‘Diyarbakır’da Murat Aslan isimli bir genci Binbaşı Abdülkerim Kırca’nın emriyle aldık. JİTEM merkezinde işkenceyle sorgulandı. Silopi’ye bağlı Çukurca köyünün yakınındaki mezarlığın altında bir dere yatağında yakılarak öldürüldü’ dedi.

DNA TESTİ İSPATLADI

EŞİNİN televizyonda bu konuşmayı duyduğu anda bayıldığını belirten İzzettin Aslan “Evde herkes şok içindeydi. hemen şikáyetçi olduk ancak Kırca’nın ifadesi bile alınamadı. İtirafçının tarif ettiği yere gittim, köylülerle konuştum. Olayı doğrulayanlar cesedin mezarlığın hemen dibine gömüldüğünü söylediler. Silopi Cumhuriyet Savcılığı’na başvurdum. Mezar açılırken başında durdum. Yapılan DNA testinde sonuç yüzde 99.99 oğlum olduğunu söyledi” diye konuştu.

GÖZLERİNE İNANAMADILAR

CEZA almasını bekledikleri Kırca’yı yıllar sonra dönemin Cumhurbaşkanı Sezer’den ‘Devlet Övünç Madalyası’ alırken gördüklerini anlatan baba Aslan “PKK itirafçısı, Murat’ı o zaman binbaşı olan Kırca’nın öldürdüğünü söylüyordu. Şikáyetçi olduk ama 4 yılda ifadesi dahi alınmadı. Kırca’yı tanımam. Ama bir kere televizyonda gördük. Cumhurbaşkanı Sezer madalya takıyordu” dedi. Aile, Kırca hakkındaki şikayetlerine cevap alamayınca dosyayı 2008′de AİHM götürmüş.

Kırca infazları

İtİrafçI Aygan, star’a Abdülkerim Kırca dönemi infazlarını da tek sıralamış ve gömüldükleri yerleri anlatmıştı. İşte Aygan’ın isim isim verdiği infaz listesi:

İdris Yıldırım: Silopi’den alınıp Elazığ timine götürüldü, orada boğularak öldürüldü ve çuvala konuldu. Elazığ-Baskil yolu kenarında bir ufak dere içerisinde yakıldı. Bu olayda Grup Komutanı, Kemal Emlük ben ve Elazığ timi vardı.

Servet Aslan: Siirt’in Eruh ilçesinden olan Servet Aslan’ın babası Diyarbakır’daki Kredi Yurtlar Kurumu’nda bekçiydi. Bu kişi de yine aynı yöntemle alınarak infaz edildi.

Edip Aksoy, Sıdık Etyemez: Bunlar infaz edildiler. Öldürüldükten sonra Silopi ile Cizre arasında bir dere yatağında gömüldüler.

Ahmet Ceylan: Diyarbakır’da Yenişehir içerisinden alındı. İşkenceyle bilgi alındıktan sonra infaz edildi.

Şahabettin Latifeci: JİTEM’e getirildi. Orada Şehmus kod adlı uzman çavuş tarafından boğularak öldürüldü. Bu şahsın cenazesi de çuval içinde Silvan-Diyarbakır yolu üzerindeki bir süt fabrikası veya yoğurt fabrikasının arkasına atılmıştı.

Mehmet Salim Dönen: JİTEM’e getirildi. JİTEM’de üzerinden 7 bin Mark çıktı. Bu Marklar tabi Abdulkerim Kırca tarafından alındı. JİTEM’e televizyon alındı. Bu kişi de işkenceyle öldürüldükten sonra cesedi atıldı.

İhsan Haran: JİTEM’de sorgulandı ve infaz edildi.

ŞOK iDDiA

ANTALYA Serik’te PKK operasyonunda yaralanarak gazi oldu denilen Abdülkerim Kırca hakkında, PKK ve JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan şok bir iddiayı daha gündeme getirdi. Aygan ”O dönem PKK’lı Sait Çürükkaya’nın eski ekibinden kaçtıktan sonra JİTEM’de çalışmaya başlayan Serpil T. üniversitede hemşirelik okuyordu. Kırca’nın Serpil ile ilşkisi vardı ve çok açık yaşıyordu. JİTEM bu durumdan çok rahatsızdı. Kırca, Ankara’ya tayin edildikten bir süre sonra Antalya’ya gönderildi. Toros dağlarındaki bir operasyonda yer alan Kırca burada vuruldu. Omuriliğinden vurulan Kırca adeta cezalandırıldı. Halen tekerlekli sandalyeye mahkum yaşıyor. Daha sonra Kırca’nın akrabaları ve JİTEM içinden bazı kişiler Kırca’nın JİTEM tarafından cezalandırıldığını söylediler” iddiasında bulundu.

O üç kişiyi yol kenarına gömdük

JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan, star’a yaptığı “Ergenekon’un 16 ölüm kuyusunu biliyorum” açıklamasında JİTEM Diyarbakır Grup Komutanı Binbaşı Abdulkerim Kırca’nın üç kişiyi infaz ettiğini gözleriyle gördüğünü anlatmıştı. Aygan “Bu kişiler Sağlık-Sen Diyarbakır Şubesi’nden Necati Aydın, Mehmet Ay ve Ramazan Keskin’di. Bu kişiler mahkemece serbest bırakıldıktan sonra JİTEM tarafından alındı. Silvan yolunda Kağıtlı Karakolu’nu geçince gündüz gözüyle bunlar dizüstü çöktürüldü. Kırca, yakın mesafeden kafalarına sıktı. Daha sonra bunları toprağa gömdük” dedi.

(Star, 2009)

***

Binbaşı Kırca için intilar raporu

Ankara’daki vinde ölü bulunan JİTEM’de görev yapan emekli Binbaşı Abdulkerim Kırca’nın ölümüyle ilgili askeri savcılık resmi açıklamayı yaptı.

JİTEM de görev yapan emekli Binbaşı Abdülkerim Kırca’ın intihar ettiği ağırlık kazanıyor. Jandarma yetkilileri olayın normal ölüm olduğunu açıklarken, askeri savcılık Kırca’nın beylik silahıyla bu sabah intihar ettiğini açıkladı.

Jandarma’nın Ankara’nın Güvercinlik bölgesinde bulunan lojmanlarında eşi Meriç Kırca tarafından ölü bulunan Devlet Övünç Madalyası sahibi emekli Binbaşı Abdülkerim Kırca’nın intihar ettiği anlaşıldı. Olaydan sonra jandarma yetkilileri bilgi vermekten kaçınırken, basın mensupları Güvercinlik’te bulunan lojmanlara alınmadı. Soruşturmayı yürüten Askeri Savcılık otopsi verirken, akşam saatlerinde lojmanların çıkışında olayın ardındaki sis perdesi aralandı.

Kırca’nın bugün sabah saatlerinde odasına çekildiği ardından silah sesinin duyulduğu ifade edildi. Bir operasyonda omurilik bölgesine gelen kurşun nedeniyle sakat kalan Kırca, malülen emekli olmuştu. Hakkında gündeme gelen iddialar nedeniyle intihar ettiği sanılan Kırca’nın eşi tarafından bulunduğu kaydedildi.

Jitem de görev yapan emekli Binbaşı Kırca’nın 7.65 mm’lik beylik tabancasıyla kendini sağ şakağından vurduğunu ifade eden yetkililer, merminin soldan da çıkış yaptığını söylediler. Savcılık yetkilileri, silahta yapılan parmak izi ve olay yerinde yapılan araştırmaların olayda şüphe oluşturmayacak şekilde açık olduğunu bildirdiler.

(AA, 1-2009)

 

ALBAY KIRCA’YI TANIYALIM

Evinde ölü bulunan Albay Kırca’nın, geçmişi karanlık infazlarla dolu.

İsmi Güneydoğu’da işlenen faili meçhul cinayetlerle gündeme gelen JİTEM Diyarbakır eski Bölge Komutanı Albay Abdülkerim Kırca, Ankara Güvercinlik Askeri Lojmanları’ndaki evinde ölü bulundu. Öldürülen Binbaşı Cem Ersever’den sonra JİTEM’in kilit isimlerinden biri olan Kırca’nın beylik silahıyla kafasına bir el ateş ederek intihar ettiği açıklandı. Faili meçhul cinayetlerin Ergenekon kapsamında incelenmesinin gündeme gelmesinden sonra Kırca’nın ölümü akıllarda soru işareti bıraktı.

DUŞ ALDI ODASINA ÇEKİLDİ

Alınan bilgiye göre, sabah saatlerinde eşi ile kahvaltısını yapan emekli Albay Kırca, daha sonra duş alarak odasına çekildi. Bir süre odasında tek başına kalan Kırca, saat 11.00 sularında beylik tabancası ile başına tek el ateş etti. Silah sesini duyarak odaya koşan Kırca’nın eşi ambulansa ve Jandarma’ya haber verdi. Olay yerine gelen Jandarma ve sağlık ekipleri Kırca’nın öldüğünü tespit etti. Daha sonra izinle lojmanlara giren polis, evde inceleme yaptı. Kırca’nın cesedi üzerinde ilk incelemeyi yapan Jandarma yetkilileri olayı intihar olarak kayıtlara geçti. Askeri Savcılık ise otopsi talebinde bulundu.

CEM ERSEVER ÖLDÜRÜLDÜ ONUN YILDIZI PARLADI

Adı Ergenekon kapsamında incelenmesi gündeme gelen Güneydoğu’daki faili meçhul cinayetlerle anılan Kırca’nın intiharı akıllarda soru işareti bıraktı. Kırca 4 Kasım 1993′te Ankara’nın Elmadağ ilçesinde cesedi bulunan Binbaşı Cem Ersever’in ardından JİTEM’in Diyarbakır Bölge Komutanı oldu.

PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın, faili meçhul cinayetlerin talimatını vermekle suçladığı Kırca, Kutlu Savaş’ın hazırladığı Susurluk Raporu’nda da infazlarla suçlandı. Aygan’ın itirafları üzerine 2005′te Kırca ile aralarında JİTEM’e çalışan PKK itirafçılarının da bulunduğu 8 kişi hakkında dava açıldı.

3 YILDA İFADESİ ALINMADI

İddianamede 1992-1994 yılları arasında sanıkların JİTEM oluşumu altında cinayetler işlediği, Kırca’nın çetenin yöneticisi olduğu belirtildi. Silopi Cumhuriyet Savcılığı’nın 2005′teki Kırca’nın ifadesinin alınması talebi ise Güvercinlik Askerî Lojmanları’nın yönetimine takıldı. Soruşturma hala sürüyor.

İNFAZLARI ‘YEŞİL’LE YAPTI

Başbakan Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın hazırladığı ‘Susurluk Raporu’nda da Abdülkerim Kırca’nın Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı iken karıştığı olaylara yer verildi. Raporda ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım ile çalıştığı belirtilen Kırca’nın, yaptığı infazlar tek tek yeraldı. Raporda PKK itirafçısı Muhsin Gül, infaz başına Kırca’nın itirafçılara 10 milyar TL verdiğini belirterek “İnfazları planlayan Kerim Binbaşı’ydı” dedi.

‘Güvercinlik’ JİTEM üssü

Kırca’nın intiharı ‘Güvercinlik Askeri Lojmanı’yla ilgili JİTEM bağlantılı olayları da yeniden gündeme getirdi. Ergenekon’da tutuklanan gazeteci Tuncay Özkan, 1998′de ‘Yeşil’in burada saklandığını ileri sürmüştü. Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya PKK itirafçısı Orhan Tekin’in Güvercinlik Kışlası’ndaki askerlerle ve teröristlerle aynı anda ilişki içinde olduğunu tespit etmişti. Sarıkaya’nın bu görüşmeleri Genelkurmay’a sorması üzerine görevden alındığı ileri sürülmüştü. Üst rütbeli subayların kaldığı lojmanlardaki daireler JİTEM’de görev alan alt rütbelilere de ‘güvenlik nedeniyle tahsis ediliyor.

3 kişinin kafasına yanımda sıktı

Abdülkerim Kırca’nın adı son günlerde Ergenekon davası ve asit çukurları iddiasıyla birlikte gündeme geldi. Ergenekon’un 16 ölüm kuyusunu bildiğini iddia eden JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan, “Kırca Sağlık-Sen Diyarbakır Şubesi’nden Necati Aydın, Mehmet Ay ve Ramazan Keskin’in kafalarına yanımda sıktı. Bunları toprağa gömdük” dedi. Aygan’ın anlatığı Kırca dönemindeki infazların bazıları şöyle:

İdris Yıldırım: Silopi’den alındı Elazığ’da öldürüldü.
Servet Aslan: Siirt Eruh’ta infaz edildi.
Edip Aksoy, Sıdık Etyemez: Silopi ile Cizre arasında bir dere yatağına gömüldüler.
Ahmet Ceylan: Diyarbakır Yenişehir’de infaz edildi.
Mehmet Salim Dönen: JİTEM’e getirildi. JİTEM’de üzerinden 7 bin mark çıktı. Bunları Kırca aldı. İşkenceyle öldürüldükten sonra cesedi atıldı.
İhsan Haran: JİTEM’de sorgulandı ve infaz edildi.

FAİLİ MEÇHUL 3′LÜSÜ

Kırca, Ergenekon’da tutuklanan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ve JİTEM eski Teknik Takip Daire Başkanı emekli Albay Atilla Uğur’la faili meçhul cinayetlerin en üst seviyeye ulaştığı 1994-96 yılları arasında Güneydoğu’da görev yaptılar. Kırca, JİTEM Diyarbakır Bölge Komutanıyken, Levent Ersöz, Şırnak’tan, Atilla Uğur ise Mardin Kızıltepe’den sorumluydu. Ersöz, 3 HADEP’linin kaybolduğu 2001′de de Şırnak Jandarma Alay Komutanıy’dı.

 

Faili meçhul cinayetlerin kilit ismiydi

Kırca, Antalya Serik’te, PKK’lı teröristlerle girdiği çatışmada belinden vurularak felç oldu. Kırca’ya 2000′de Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman, albay rütbesi takmıştı.

(www.aktifhaber.com, 1-2009)

***

İntihar mı cinayet mi?

Abdülkerim Kırca’nın ölümü, Türkiye’de ne kadar yoğun bir “muamma olaylar” silsilesi olduğunu, bir defa daha gözler önüne serdi. Bakın; Kırca’nın ölümünde, kafaları karıştıran sorular ne kadar çok! Peki Kırca’nın ölümü intihar mı, cinayet mi?

Vakit’in hukukçu yazarlarından Ali İhsan Karahasanoğlu, bu sorunun cevabını bugünkü yazısında bakın nasıl analiz etti:

İntihar mı cinayet mi, her şeyiyle muamma!

Abdülkerim Kırca’nın ölümü, Türkiye’de ne kadar yoğun bir “muamma olaylar” silsilesi olduğunu, bir defa daha gözler önüne serdi. Bakın; Kırca’nın ölümünde, kafaları karıştıran sorular ne kadar çok!
İlk haber şöyle idi: “Emekli binbaşı evinde ölü bulundu!”
Sonra bu bilgi değiştirildi: “Evinde yalnızken intihar etti!”
Daha sonra bu bilgi de değiştirildi; “Abdestini aldı, dinlenmeye çekildi. Eşi yan odada iken intihar etti!”
Bunların hangisi doğru acaba?
Evde kimse var mıydı?
Hele hele, askeri lojman içindeki nöbetçi askerlerin, kendisine gazete alıp getirdikleri iddia edildiğine göre, yanında başka birisi kalmış olabilir miydi?
Muamma!
Bir başka kafa karıştıran durum da şu: Ölüm haberinden hemen sonra, cinayet bürosundan polisler, askeri lojmanlara geliyorlar. Ama kapıdaki nöbetçi asker, olaya askeri savcının el koyduğunu ve polisi ilgilendiren bir konu olmadığını iddia edip, kimseyi içeri almıyor!
Bir anlamda, askeri lojman, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içinde, başka bir devlet statüsü uygulamasına tabi tutuluyor. Sivil bir kişinin, askeri lojmandaki ölümünü, sivil yargı değil, askeri yargı soruşturmak istiyor.
Ama bu durum da uzun sürmüyor. Ne oluyorsa oluyor; bir süre sonra, askeri savcı soruşturmadan vazgeçiyor. Bu sefer de sivil savcı gelip, olay yerinde inceleme yapıyor. Ama bu arada, polislerin içeri alınıp alınmadığı da muamma. Ve olayın üzerinden kaç saat geçmiştir, neler, ne şekilde değişmiştir/değişmemiştir, bilinmiyor!
Bitti mi?
Hayır. Kırca’nın her şeyi bir muamma.
Geçmişi ile ilgili bir araştırma yapayım dedim. Kimi kaynaklarda “Kerim Kırca” diye geçiyor, kimisinde ise “Abdülkerim Kırca”
Hadi bunu da normal sayalım, isim uzun olduğu için, kısaltılmış hali ile de kullanılmış diyelim.
Ama bakıyorsunuz, kimi haberlerde sürekli “emekli binbaşı” deniliyor.. Kimi haberlerde ise, “emekli albay”.
Tamam, binbaşı olduğu tarihlerde kendisine isnat edilen olayların yoğunluğu yüzünden, “binbaşı” rütbesi ile meşhur olduğu için, “emekli binbaşı” deniliyor olabilir.
Ama biraz daha araştırınca, “emekli albay” rütbesi de biraz kafa karıştırıyor.
2003 yılında Necdet Sezer’in elinden devlet övünç madalyası alırken, emekli albay sıfatı ile takdim ediliyor.
Demek ki, “emekli binbaşı” değil, “emekli albay” olduğu kesin.
Ama, ne zaman albay olduğunu araştırınca, 2000 yılı karşınıza çıkıyor.
O sırada nerede görevli Kırca?
Aslında hiçbir yerde görevli değil. Hastanede tedavi görüyor.
1998 Nisan ayında Antalya’da PKK’lılarla girdiği çatışmada yaralanıyor ve omuriliği zedelendiği için, o tarihten sonra sürekli felçli.
1998’de yarbay rütbesinde olan Kırca, tedavi görürken albaylığa terfi ediyor.
Hem de, Aytaç Yalman’ın elinden!
Garip!
Gariplikler devam ediyor.
Albay Kırca’nın yaralandığı olay hakkında bazı gizemli iddialar okuyunca, ajansların, olayın yaşandığı gün geçtiği haberleri taradım.
Antalya’da, dağlık bölgede, PKK’lılarla çatışma yaşanmış. 10 PKK’lı öldürülmüş. Askerlerimizden ise sadece Yarbay Kırca yaralanmış!
Bu da ilginç.
Cesareti sebebi ile, en önde çarpışmıştır, bu sebeble de yaralanmıştır diyebilirsiniz.
Ama, ajansların o tarihte geçtiği haberlerde, yaralanmanın hafif olduğu bilgisi de var. Sonradan yaralanma, kalıcı bir felç haline dönüşmüş!
Ve benim dikkatimi çeken bir başka husus, Antalya’a 10 PKK’lının bir çatışmada öldürülmüş olması. Böyle bir olay, tarihte hiç görülmemiş bir şey.
Antalya nire, PKKnire?
Sadece benim tahminim değil bu. Bugünden geriye, tüm olaylara baktım. Antalya’da, 2’nin üzerinde PKK’lının, askerle çatıştığı bir başka haber hiç yok!
Kırca hakkında, Güneydoğu’da görevli iken karıştığı iddia edilen olayları, zaten daha önce okudunuz.
Bu bilgilerle birlikte, hepsini değerlendirdiğinizde, Kırca’nın ölümünün, hiç de basit bir intihar olmadığı ortaya çıkıyor. Kim bilir, arkasında neler vardır?
Öğrenebilmemiz için, önce şuradan başlamak lazım: “Cinayet bürosu polislerini, ölümden hemen sonra, lojmandan içeri almayan nöbetçi askerler, kimden emir almışlardır?” Bir başlansın, gerisi gelir!

(www.habervaktim.com, 1-2009)
 

                                                                                                                                                                    Sonraki


 

Add to FacebookAdd to DiggAdd to Del.icio.usAdd to StumbleuponAdd to RedditAdd to BlinklistAdd to TwitterAdd to TechnoratiAdd to FurlAdd to Newsvine

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol