GiRAY ERDOGAN net
Ana Sayfa
Genel kultur
ilginc buluslar
Siyasi Sohbetler
=> Siyasi bilgiler
=> Siyasi Bilgiler 1
=> Siyasi Bilgiler 2
=> Siyasi Bilgiler 3
=> Siyasi Bilgiler 4
=> Siyasi Bilgiler 5
=> Siyasi Bilgiler 6
=> Siyasi Bilgiler 7
=> Siyasi Bilgiler 8
=> Siyasi Bilgiler 9
=> Siyasi Bilgiler 10
=> Siyasi Bilgiler 11
=> Siyasi Bilgiler 12
=> Siyasi Bilgiler 13
=> Siyasi Bilgiler 14
=> Ask ERBABI
=> Ataturkten harika bir ders
Anketler
Bilim arastirma
MEDİCAL
GALERi
Siyasi Bilgiler 3

Tansu Çiller CIA’nin İstanbul Gülüymüş

Ergenekon davasının kilit noktalarından birisi olarak bilinen ve MİT tarafından hazırlanan ’Ergenekon şeması’nın nasıl oluşturulduğuna dair bilgiler mahkemeye verildi. CD’lerin içinden ilginç bir belge ortaya çıktı.

Ergenekon” davasında, sanık avukatlarına dağıtılan CD’lerde, Tansu Çiller’in CIA için “İstanbul’un Gülü” adıyla çalıştığı yer alırken, Tuncay Güney sorgusu da yer aldı.

Ergenekon davasının kilit noktalarından birisi olarak bilinen ve MİT tarafından hazırlanan ’Ergenekon şeması’nın nasıl oluşturulduğuna dair bilgiler mahkemeye verildi. MİT tarafından 6 CD halinde gönderilen belgelerin içinde Tuncay Güney’in sorgusu, Aydınlık dergisindeki haberler ve bazı askeri dosyalar yer alıyor.

Vatan’ın haberine göre, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen Ergenekon davasının en önemli konularından biri de Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından hazırlanan ’Ergenekon Terör Örgütü Şeması’. Şimdiye kadar çok tartışılan bu konuyla ilgili olarak dün mahkemede önemli bir gelişme yaşandı. Ergenekon Terör Örgütü Şeması’nın oluşturulmasında kullanılan belgelerle ilgili olarak daha önce 6 CD olarak 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmişti. Mahkeme bu belgelerdeki incelemesini dün tamamladı ve bu CD’leri avukatlara dağıttı.

İmzasız mektupla ortaya çıktı

MİT Şeması ve 6 CD 3 Temmuz 2002 tarihinde ortaya çıkmıştı. CD’ler MİT’e, 3 Temmuz 2002 tarihinde kendisini polis olarak tanıtan bir kişi tarafından posta yoluyla isimsiz ve imzasız ihbar mektubu olarak gönderilmişti. 6 adet CD, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 6 Ocak 2009 tarihindeki duruşmada kurumdan istenmişti.

Güney de var Hizbullah da

2002 yılında MİT’in eline geçen ve “Ergenekon Terör Örgütü Şeması” nın oluşmasını sağlayan CD’lerde, Tuncay Güney’in 2001 yılında gözaltına aldığı dönemde İstanbul Emniyet Müdürlüğünde kendisiyle yapılan bir mülakata ilişkin ses kaydı da var. Bu kayıtlarla ilgili daha önce haberler basında yer almıştı. Özellikle bu CD’lerde Güney’in işkence altında ifade verdiği dikkat çekmiş ve bu konu uzun süre basında tartışılmıştı. CD’lerde Aydınlık dergisindeki bazı haberler, Tansu Çiller’in ABD vatandaşlığı, Hizbullah’ın MİT tarafından yönetildiği iddiaları, Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından 1985 yılında hazırlanan rapor, Veli Küçük hakkında çıkan haberlerin küpürleri, TBMM’deki Susurluk Araştırma Komisyonu tarafından hazırlanan raporun bir kısmına kadar bir çok konu hakkındaki haber metni de yer alıyor.

Bir garip Çiller belgesi!

CD’lerin içinden ilginç bir belge ortaya çıktı. Belgedeki iddiaya göre Çiller, 1967’den beri “İstanbul’un Gülü” kod adıyla CIA için çalışmış. 1999 yılında da gündeme gelen bu iddialara göre, Türkiye’deki bazı siyasetçiler Çiller’in iktidarda olduğu 1993-1996 yılları arasında ABD’deki malvarlığını araştırmak üzere bir hukuk bürosuyla anlaştı. Büro da CAL kod adlı eski bir CIA ajanıyla çalışmaya başladı. CAL, Çiller’i bizzat tanıyan ve Prag’da yaşayan Fish adlı ajana ulaştı. Fish, Frankfurt’taki ABD Üssü’nde verdiği ifadede, Çiller’in 1979’da, “ABD çıkarlarını kollayan yabancı ülke vatandaşlarına Amerikan vatandaşlığını verebileceğini ve bunun gizli tutulacağını” öngören 8 USC 1427 (f) yasasına göre ABD vatandaşı olduğunu söyledi. Çiller’in 1967’den beri “İstanbul’un Gülü” kod adıyla CIA için çalıştığını, özel eğitimden geçirildiğini ve bu dönemde Yale Üniversitesi’nde post-doktora yaptığını da öne sürdü. ABD’li yetkililer, Fish’i bu işin üzerine gitmemesi yönünde uyardı. Tüm bu iddiaların yer verildiği belgede, bir de eski CIA ajanı “Motta Gur”un şu notu yer alıyor: “Fish, evinde çıkan bir yangında hayatını kaybetti, Çiller’in ajanlığına ilişkin belgeler de kayboldu!”

(www.netpano.com, Haziran 2009)

 

Son yılların en kriminal ismi “devlet tetikçisi” Yeşil’in son fotoğrafları ve oğlu Murat Yıldırım’ın yazdığı kitap yeni tartışmalarla sürüyor. Bu tartışmanın sürmesinde yarar var. Çünkü Türkiye’nin kirli ve karanlık tarihinin en önemli tanığı o.

Son olarak Star yazarı Şamil Tayyar, Yeşil’in askerlik yaparken “devşirildiği”ni yani istihbarat elemanı olarak görevlendirildiğini yazdı. Tarih olarak da 1974 Kıbrıs çıkarmasını verdi. Devlet adına tetikçilik yapan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın geçmişi, istihbaratla ilişkisi hem ilgi çekiyor hem de yakın tarihin “kirli ilişkileri”nin açığa çıkartılması açısından ipuçları veriyor. O kirli geçmişin bir bölümünü daha önce bu köşede, “İmam hatipli derin Yeşil” başlığıyla yazmıştım. O yazıda yer alan bilgilere göre, Yeşil’in karanlık ilişkilerinin başlangıcı imam hatip öğrencisi olduğu yıllara uzanıyor.

Elazığ İmam Hatip’te Yeşil’le birlikte okuyan bir arkadaşı o günleri şöyle anlatıyordu: “1968′de Elazığ İmam Hatip’te birlikte okuduk. Vasat bir öğrenciydi. Bir gün Türkçe öğretmeniyle gramer yüzünden tartıştı. Öğretmen ona tokat attı. O da sınıfın ortasında öğretmene yumrukla saldırdı. O nedenle okuldan 10 gün uzaklaştırıldı. Sonra da bir başka olay nedeniyle okuldan ilişkisi kesildi.”

İşte o günlerde imam hatipli Mahmut Yıldırım, siyasi olarak “Milli Görüş” çizgisi içinde yer alan bir gençti. Siyasetle ilgiliydi ama asıl ilgisini başka şey çekiyordu. Bu ilginin ne olduğunu eski bakanlardan Saadet Partili Rıza Teoman Güneri’ye sordum. Güneri, Yıldırım’ı çok iyi hatırlıyor ve şöyle diyordu: “O günlerde farklı ilişkileri vardı. Bu da bizim teşkilatlarda rahatsızlık yaratıyordu. Bunun üzerine ben de ilişkisini kestim.”

Rıza Güneri’nin “O günlerde farklı ilişkileri vardı” derken kastettiği şey, liseli Yıldırım’ın devletin istihbarat örgütleriyle ilişkisiydi. Bu da şunu gösteriyor: Yeşil’in devlet istihbaratıyla ilişkisi daha lise yıllarından başlamış. Yani Yeşil, bir itirafçı falan değil, çok net biçimde bir istihbarat elemanıydı.

Bu arada tartışılan kitap Yeşil’in yaşayıp yaşamadığını da gündeme taşıdı. Bu konuda somut hiçbir bilgi yok. En net bilgiyi bir dönem onunla birlikte çalışan Mehmet Eymür veriyor. Eymür’e göre Yeşil yaşamıyor. Onun kadar bu işleri bildiğimi söyleyemem ama yine de ölmediğine ya da öldürülmediğine inanıyorum. Çünkü Yeşil hiç konuşmadı. Konuşanlar ya öldürüldü ya da deşifre oldu.

Burada ilginç olan Yeşil’in çalıştığı kurumların sessizliği. Kendi elemanlarının başına ne geldiğini bilmeyen bir istihbarat kurumu olabilir mi? Bu beni şaşırtıyor. Tam da bu nedenle yaşıyor olması şaşırtmayacak.

(Mahmut Övür, Sabah, Mayıs 2009)

 

Mukaddes Eruygur yine güncel olaylara ışık tutuyor: Abdullah Gül’e açılan davanın amacını ve Kanadoğlu’nun yorumunu, Prof.Dr. Türkan Saylan’ın mitinglerde neden konuşturulmadığını, eski genelkurmay başkanı Org.Yaşar Büyükanıt’ın yahudiliğini kesin olark kimden öğrendiğini, ADD’nin son dönemdeki asıl amacının ne olduğunu, eski cumhurbaşkanı Sezer’in cumhuriyet mitinglerine kaç bin TL destek olduğunu detaylarıyla anlatıyor.

Ergenekon Zanlısı Mukaddes Eruygur

KANADOĞLU İLE VURAL SAVAŞ ŞENER’İ ÇOK İYİ ANLIYOR VE TAKDİR EDİYOR

Kanadoğlu, Vural Savaş parti kapanır diyor. Ne yapabilirler ki diyor. Ne yapabilir ki diyor. Şener çok saygı duyuyor onlara, onlar da Şener’e çok saygı duyuyor, çünkü Şener’in ne yaptığını onlar çok daha iyi biliyorlar, takdir ediyorlar.

KANADOĞLU’NDAN GÖZDAĞI: İŞARET GELİRSE ABDULLAH GÜL İNDİRİLEBİLİR

Kozlar genelkurmay başkanının elindedir. O isterse bitirir. Bir mahkemeye verir yani genelkurmay başkanın elinde çok şey var. Asker deyince, Abdullah Gül bile indirilebilir dendi. Onun için çok şey olmamız lazım, sakin, sağduyulu. Ama öyle bir şey de olursa hepsi bu kadar ne diyeyim. Gözdağı bunlar, onlar kilit insanlar. Gözdağı.

ESKİ CUMHURBAŞKANI SEZER CUMHURİYET MİTİNGLERİ FİNANSE ETTİ

ADD’nin telefonu bile kapalıydı, devraldığında. Şener nüfuzundan dolayı, o kadar çok para yardımı alıyor ki. 50 milyar verdi, iki tane elli milyar verdi, üçüncüsünde korktu veremedi Ak parti’den. Şener’i de çok seviyor adam ama o korktu, o mitingde veremedi parayı. Cumhurbaşkanı korkar mı? Büyük hata yaptı. Para lazım, ses düzeni kurulacak, bilmem ne olacak. Size para lazımdır hemen onu hızlandıralım demiş, ondan sonra veremeyeceğim diye haber geldi.

EKSİK PARAYI BURSA REKTÖRÜ BULDU YOKSA OYAK’TAN ALACAKTIK

Bursa rektörü var, üniversitede; o ADD’nin şeyi. Şener’in yardımcı şeyinde, pozisyonunda. Onun da çevresi geniş orada. Zengin bir iş adamı yüz milyarı gönderdi öyle yapıldı. Yüz milyar hemen tringg. Yoksa ordu yardımlaşmadan (OYAK) para çekecekti. Çağdaş eğitim vakfı, 20 tane talebeni ben okuturum demiş. Talebe okutmaya da başladı.

TÜRKAN SAYLAN ÇOK TUTULAN BİRİ DEĞİLDİR!

Türkan Saylan çok tutulan biri değil. Frekans tutmuyor. O mitinglerde falan istemedi onu Şener ama ok yaydan çıkıyor bazen. Ok yaydan çıkıyor. Hükümetin yaptığı olayları hep Şener’e bağladı. Hiç yanaşmadık bile. Hatta karşılıklı durdular birbirlerinin elini bile sıkmadı Şener. Yani gitmedi Şener. O da cesaret edip yanına gelemedi. Yani ADD’nin içerisinde Şener’i istemeyen de var yani. Yüzde yüz isteyen yok ki. Başkaldıran da var. İşte cılız kalıyor ama zaman zaman sinirini bozuyor tabii ki. Her kafadan bir ses, çatlak ses. Necla Arat o iyi, O kendi halinde, O zaten CHP’ye girdi. Bir de Nur Serter var. Şener’in yardımcısı idi 0 Nur Serter. O da CHP ye girdi.

ŞENER PAŞA’YI ADD’YE İLHAN SELÇUK ÜYE YAPMIŞ

Şener ile Aytaç Paşa emekli olduğunda, İlhan Selçuk’u ziyarete gittiler. O da derneğe üye etmiş orada onları, kıramamış. Adam öyle bir itibar göstermiş ki, bütün yazarları toplamış. O da adam tek başına değil bütün yazarları toplamış, Şener’in de hoşuna gitmiş. Bütün insanlar işini gücünü bırakıp, gelip Şener’e hoş geldin demişler. Güzel şeyler bunlar.

YAŞAR PAŞA’NIN YAHUDİ OLDUĞUNU CÜMLE ÂLEM BİLİYOR

Eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt

Yaşar Paşa’nın, eli kolu bağlandı ne yapabilir ki? Niye bağlandı? Bu eski bakanlardan biri konuştu. Diyor ki sarayda bir saat kırk beş dakika ne konuşuldu diyor. Hala soruyorlar. Meçhul. Ne konuştu da değişti. Var bir kaç sebebi var. Bir şeyler duyduk. Anne, anne oralı baba Türk.

YAHUDİ BİRİNİN GENELKURMAY BAŞKANI OLMASI ÇİRKİN

Ama onlarda anneden geliyor. Bizde babadan gelir, Yahudi’de annelerden geliyor. O bir gerçek. Onu zaten yüz yüze de konuştular Şener ile Yaşar Paşa. İtiraz etmedi. Onu zaten herkes biliyor. Cümle âlem biliyor. Bir tek biz bilmiyoruz ki. Biz de oranın Türkiye ateşesinden duyduk. İsrail’in buradaki askeri ataşesinden duyduk. Adam çok güzel Türkçe konuşuyor. O anlattı. Çirkin.

YAŞAR PAŞA’DAN ÖNCE BİZE GENELKURMAY BAŞKANLIĞI TEKLİF EDİLDİ REDDETTİK

Teklifler geldi. Ondan önce geldi teklifler. Şener dedi ki; Ben dedi görevimi yapıyorum, ben susamam dedi. Ya bu koltuğumu terk edeceğim veya görevimi yapacağım. Benim makamda gözüm yok dedi. Bakanlar orda gitsin sorsun. Zaten şeyde birinci sırada, kim, iki kişi terfi ettiler. Birincisi Yaşar Paşa, ikincisi Şener. Allah korusun Yaşar Paşa’ya bir şey olsaydı, yani zaten böyle. Her sene böyledir. Sadece kara kuvvetleri komutanı olursun tek adaysındır. Genelkurmay başkanlığına. Ama orgeneralliğe terfi ederken sıra önemlidir.

2+2=4: ADD HÜKÜMET İLE UĞRAŞIYOR

Birinci sırada kimse o kara kuvvetleri komutanı olur. O genelkurmay başkanı olur. O bu kuralı bile bile Şener niye uğraşsın ki? Uğraşsaydı zaten hükümet ile işbirliği yapardı. Şimdi de bu hükümet ile uğraşmazdı. ADD niçin uğraşıyor. Bu hükümet için uğraşıyor. Yani düşünün iki iki daha dört. Bu hükümet ile işbirliği yapsaydı zaten belirli mevkideydi.

(www.aktifhaber.com, Mayıs 2009)

 

Dünyanın en zengin insanları arasında yer alan bir grup zenginin New York’ta gizlice biraraya gelmesi merak uyandırdı. Dolar milyarderlerinin, Mayıs ayı başında, New York Doğu Nehrine bakan Rockefeller Universitesi tesislerinde gizlice bir araya geldikleri ortaya çıktı. Bill Gates’ten Warren Buffet’e, George Soros’tan David Rockefeller’a, Ted Turner’dan Michael Bloomberg’e kadar birçok milyarderin katıldığı belirtilen toplantı ile ilgili katılımcılar ser veriyor sır vermiyor. Toplantıda, katılımcıların konuşulanlar ve katılım hakkında dışarda hiçbir şey konuşmama sözü verdikleri belirtiliyor. Gerçekleştikten 20 gün sonra duyulan toplantıya yakın kaynakların bunun “bağış ve hayırseverlik” konulu bir toplantı olduğunu belirtmelerine rağmen, olağanüstü gizlilik içinde yapılmış olması dikkat çekti.

Bu kadar önemli ismin kimin daveti ile biraraya gelebildiği ve bunun medyadan nasıl gizli tutulduğu esrarını koruyor. Toplantı, İrlandalı Amerikalıların web sitesi ‘İrishCentral’da yer alınca deşifre oldu. Site, toplantı hakkında bilgisi olan bir kaynağa dayandırdığı haberinde, toplantının Rockefeller Üniversitesi kampüsünde Doğu Nehri manzaralı bir odada 5 Mayıs günü öğleden sonra gerçekleştirildiği kaydetti.

Forbes’un en zenginler listesi temel alındığında, katılımcıların 120 milyar dolarlık toplam serveti yöneten insanlar olduğuna dikkat çekiliyor. Rockefeller Üniversitesi sözcüsü Joseph Bonner, gazetecilerin ısrarlı soruları üzerine verdiği kısa bilgide, katılımcıların daha sonra Rockefeller özel rezidansında akşam yemeğine katıldıklarını söyledi.

Toplantıya katılan bazı isimler ile bu isimlerin Forbes Dünyanın En Zenginleri Listesindeki sıralamaları şöyle: Bill Gates (1), Warren E. Buffett (2), Michael R. Bloomberg (17), George Soros (29), Eli Broad (93), Oprah Winfrey (234), David Rockefeller Sr. (305), Ted Turner (376), Peter G. Peterson (430), Julian H. Robertson Jr. (559) ve John Morgridge (647)

(www.netpano.com, Mayıs 2009)

 

Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol’un Ekim ve Kasım 2006’da Genelkurmay Karargâhı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda verdiği ‘Misyonerlik Faaliyetleri’ başlıklı konferansın CD’lerinde akla zarar iddialar var. Genelkurmay’ın ‘gizli’ damgası vurduğu iki konferansta Erenerol, üst rütbeli askerlere, bazen ağlayarak, misyonerlik dersi veriyor. İşte, Erenerol’dan bazı inciler: “Sivil toplum örgütleri casus ve yıkıcıdır. Naziler soykırımı, Yahudiler İsrail’de toplansın diye yaptı. Misyonerliğin amacı Anadolu’yu ele geçirmek. Anadolu’nun ilk Hıristiyanları Türklerdir. Ayasofya da Türk eseridir. İstanbul, ekümeniklik için 2010 Avrupa Kültür Başkenti ilan edildi.”

Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol

Hrant Dink Davası’nın görüldüğü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne geçen ocak ayında dilekçe veren müdahil avukatlar, Erenerol’un Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) verdiği ‘Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri’ konulu konferans CD’lerinin Genelkurmay’dan istenmesini talep etmişti. Dink ve Ergenekon davaları arasındaki olası bağlantılara ilişkin kuşkular üzerine mahkeme, bu talebi 26 Ocak’ta kabul etti. Ve TSK, ‘gizli’ kaydı olan iki CD’yi 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gönderdi. Mahkeme 20 Nisan’da CD’leri çözümünün yapılması için Emniyet’e yolladı.

İki CD’den ilki 4 Ekim 2006’da Genelkurmay Karagâhı’nda yapılan konferansa ait ve 44 dakika sürüyor. İkinci CD ise 20 Kasım 2006’da Hava Kuvvetleri’nde yapılan konferansı içeriyor. O da bir saat 14 dakika sürüyor. Genelkurmay’daki toplantının açış konuşmasını yapan Yarbay S.Ö. yapıyor. S.Ö. konferansın ‘Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı’na bağlı (ATESE) Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (SAREM) 2006 yılı planlı faaliyetlerinden biri’ olduğunu belirtiyor. Hava Kuvvetleri’ndeki konferansta dönemin Harekât Başkanı Tümgeneral Şirin Ünal’ın da aralarında bulunduğu rütbeliler dinleyici koltuklarını dolduruyor. Açı konuşmasını yapan Bilgi Destek Subayı Yüzbaşı Ö., konferansı ‘Bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetleri kapsamında Harekât Başkanlığı koordinatörlüğünde icra edilen ve 2006-2007 konferansları serisinin ilki’ diye niteliyor.

Her iki sunuştan sonra Erenerol’un özgeçmişi okunuyor. Erenerol için “15 yıldır serbest araştırmacı olarak misyonerlik faaliyetleriyle ilgili çeşitli araştırmalar yapmaktadır” deniliyor. Erenerol’un, iki konferansta da metne sadık kalıp TSK’yi ‘bilgilendirdiği’ konuşmasından kimi bölümler şöyle:

Sivil toplum casustur: Saldırıların birçok boyutu var. Bunlardan birisi de hakiki adı ‘Non-Governmental Organisation’ olan, Türkçe’ye çevrildiğinde ‘Hükümet Dışı Kuruluşlar ‘denilmesi gerekirken, sivil toplum örgütleri diye tanıtılan, her türlü etnik ve dinsel farklılıkları kaşıyan, casusluk ve yıkıcı faaliyetlerin oluşturduğu kuruluşlardır. Kökleri yurtdışındadır. İnsan hakları ve demokrasi adı altında zehirli faaliyetlerini ülkemizde sürdürmektedirler.

BM Yahudi eseri: Bu zihniyetin hedefi dünya hâkimiyetidir. Küreselleşme, bunun kod adıdır. Yahudi felsefeci Filo de Vitomozizes şöyle demiştir: ‘Bütün dünya milletlerini Yahudi şeriatı altında birleştirecek bir devlet kurulacak ve her millet, geleneğini terk edecek ve yalnızca Yahudi şeriatına bağlı olacaktır.’ Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü ve UNESCO hep bunların eseridir.

Tek amaçları toprak: Misyonerlik her ne kadar bir din değiştirme olarak biliniyorsa da siyaset satrancının bir piyonudur. Tek amaç din adına bu toprakların ele geçirilmesidir.

Soykırım İsrail içindi: 18. yüzyılda New York’ta Ciddi İncil İnceleyicileri adlı birçok tarikat ortaya çıktı. Bunlardan Evanjelistler, Mormonlar, Yehova Şahitleri insanlara ‘Tanrı seni seçti’, yani bu seçilmişlik kavramını ortaya atmışlardır. Mesih inanışı Yahudilikten Hristiyanlığa aktarılmıştır. Bu tarikatlar Yahudi hâkimiyetini perçinleştirmek ve Allah buyruğu olduğuna insanları inandırmayı istemektedirler. İsrail devletinin kurulması gerektiğini iddia etmişlerdi ve devlet kurmuştur. ‘Bütün Yahudiler bu devletin sınırları içine girmelidir’ demişlerdir. Nitekim Nazi Almanyası’nda yapılan bu amaçlaydı.

Ayasofya, Türk işi: Türkler 1000 yıldır Anadolu’da’ denilmesi Batı’nın ‘Sizler işgalcisiniz bu topraklar bize aittir’ söylemine haklı çıkaracak bir tarzdır. Atatürk Anadolu’nun 7 bin yıllık Türk yurdu olduğundan bahseder. Anadolu’nun ilk sakinlerinin Türkler olduğu daha sonra ortaya konmuştur. En önemli kaynak, Kazım Mirşan’dır. ‘Erken Türklerin Anadolu Yazıtları’ adlı eseri Türk varlığının Anadolu’da 10 bin yıl önceye dayandığını gösterir. Hıristiyanlığı kabul edenler Anadolu’daki Türklerdir. İstanbul ve Trabzon Ayasofyası’nda duvarlarda bulunan eski yazıların da erken Türkçe olduklarını, fakat restorasyanlarla daha sonra Yunanca harflerin eklendiğini görmekteyiz.

Ekümenik Başkent: Avrupa Birliği Konseyi İstanbul’u 2010 Avrupa Kültür Merkezi ilan etti. Avrupa Birliği’ne girmek için her attığımız adımda bir kusur bulan AB, ne hikmetse büyük bir keşmekeş halinde olan İstanbul’u Dünya Kültür Merkezi olarak kabullenebildi. İşte bu da bu ekümeniklik meselesinin bir parçasıdır. Bu yüzden son yıllarda Bizans görünümlü bir tarihi yapılanma başlatıldı. Restorasyonlar hızla sürdürülmektedir. Bu şekilde devletin parçalanma süreci de başlatılacaktır. İstabulu ayrı, özel bir İstanbul devleti olarak yapılandırmaya gitmektedirler.”

Vicdani ret misyoner işi: Dün gizlice çalışan misyonerler bugün rahatça milletimizi zehirlemektedirler. Türkiye’de yeni bir Protestan nüfus oluşturmaktadırlar. Bunun yolu, 12 Eylül sonrası Özal döneminde açılmıştır. Özellikle 163. maddenin (din propagandasını yasaklayan madde) kaldırılması misyonerliğin önündeki yasal engelleri kaldırmıştır. Yasal boşluklar sayesinde Türkiye’nin her bir tarafında cirit atar hale gelmişlerdir. Nedir vicdani retçiler? Bunlar Yehova Şahitleri tarafından topluma aşılanan zihniyettir.”
Hattı müdafa yoktur: Bu faaliyetlerin amacı sadece vatan topraklarının ele geçirilmesidir (Ağlıyor ve ağlayarak devam ediyor) Dolayısıyla saldırı topyekün, her an ve her yerdedir. Atatürk’ün zamanında vermiş olduğu emir bugün de geçerlidir. Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.

(Radikal, Mayıs 2009)

 

Gölbaşında yakılan 800 klasörün içinde, Susurluk’un kayıp silahları ve terörle mücadeleye ilişkin belgeler olduğu belirlendi. Yakılan dökümanlar arasında, o dönemde Güneydoğu’da yürütülen terörle mücadeleyle ilgili belgeler de bulunduğu öğrenildi.

Süleyman Demirel ve Tansu Çiller

Ankara Gölbaşı’nda, Tansu Çiller’in Başbakanlık ve Başbakan Yardımcılığı yaptığı döneme ait yakılan belgelerin 800 klasör olduğu ortaya çıktı. Bir kamyonla bölgeye getirildikten sonra yakılarak gömülen klasörlerde Susurluk’un kayıp silahları ve terörle mücadeleye ilişkin belgeler olduğu tespit edildi. Olaya el koyan savcılık 1 görgü tanığının ifadesini aldı.

BİR KLASÖR SAĞLAM

Güneydoğu’da terör olaylarının en yoğun olduğu, Susurluk skandalının yaşandığı, faili meçhul cineyetlerin işlendiği 1993-1997 yılları arasında Başbakanlık ve Başbakan Yardımcılığı yapan Tansu Çiller dönemiyle ilgili belgelerin yakılması soru işaretlerine neden oldu. Kimler tarafından yakıldığı belirlenemeyen belgelerin bazıları okunabilir durumda.

SUSURLUK BELGELERİ YANDI

Sağlam belgeler içerisinde Susurluk davasına damgasını vuran kayıp silahlarla ilgili dökomanların bulunduğu belirlendi. 1994′te İsrail’den Özel Harakat Dairesi için alınan silahlar arasında yeralan Uzi marka tabancalar Susurluk kazasında ortaya çıktı.

Çok sayıda faili meçhul cinayetin işlendiği dönemde Özel Harekat Daire Başkanlığı’nı Ergenekon tutklusu İbrahim Şahin yürütüyordu. Yakılan dokümanlar arasında Tansu Çiller’in Başbakanlığı döneminde Güneydoğu’da yürütülen terörle mücadeleye ilişkin çok sayıda belge olduğu da tespit edildi.

BELGELER KAMYONLA GETİRİLDİ

Belgelerin bölgeye kamyonla getirildiğini tespit eden jandarma ekipleri, olay yerinde 800 klasör demiri buldu. Okunabilir durumdaki belgeler ile üzerinde Çiller’in fotoğrafları bulunan 60 biblo incelenmek üzere Jandarma Kriminal Laboratuvarı’na gönderildi.

Çiller’den ses yok

19 Nisan gecesi Jandarma’ya bir ihbarın gelmesiyle ortaya çıkan olayla ilgili Tansu Çiller sessizliğini bozmadı. Önceki gün Atatürk Havaalanı’nda gazetecilerin olayla ilgili sorularını cevapsız bırakan Çiller’ın savcılığa başvurmaması da dikkat çekti.

Olayın tek tanığı var

Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yakılan belgelerle ilgili Jandarma Kriminal Laboratuvarı’ndan gelecek sonuçlardan sonra soruşturmayı derinleştireceği öğrenildi.

Okunacak durumda çok az belgenin incelenmesinden sonra klasörlerin kim ya da kimler tarafından hangi amaçla yakıldığı tespit edilecek. Başsavcılık belgelerin yakılmasını gören ve kimliği açıklanmayan bir kişinin ifadesini alacak.

(www.aktifhaber.com, 4-2009)

 

Sabah gazetesi’nden Ertuğrul ERBAŞ Güneydoğu’da 14 yıl Genelkurmay’a tercümanlık yapan ve yüzlerce sorguya katılan Yıldırım Beğler’le Norveç’te konuştu. Erbaş’ın röportajı şu başlıkları içeriyor:

Yıldırım Beğler

FAİLİ MEÇHULLERİN ÇOĞU İŞKENCEDE ÖLDÜ
İşkence normal bir şeydi. İşkenceden artık yorulmuştuk. Sonra bize bir iğne getirdiler. Damardan vuruyorduk. Adam bülbül gibi konuşuyordu.

ÖLENLERİ HELİKOPTERDEN ATIYORLARDI
İki tane pilot vardı. Biri o zamanlar yüzbaşı, biri üsteğmendi. İkisi de hâlâ görevde diye biliyorum. Erken terfi alıyorlardı. O zamanlar yüzbaşı olanın isminin baş harfi “M” üsteğmen olanın isminin baş harfi ise “T”. Herkes de biliyor bu pilotları. Cesetlerin atıldığı yeri de biliyorum.

KUYULAR ACEMİ İŞİYDİ
Biz işkencede ölenleri kazan dairelerinde hallettik.

UĞUR MUMCU SUİKASTI ASKER-POLİS-MİT ÜÇGENİDİR
Pis bir iştir. Katili Türkmen. Kerküklü. Daha önce gelmiş MİT’le çalışıyormuş. Adı Velit. Vatandaş olmuş. Bombayı koyunca yakalandı. Yakalanınca kimliğini sakladılar. Saklayınca ne oldu? Iraklı oldu. Savcı sınır dışı etti.

İşte şoke eden röportajın bugünkü bölümü:

PKK beni infaz edecekti. Özel Kuvvetler kurtardı. İki gün sonra da Hasan Kundakçı Paşa ile tanıştım ve onun helikopteriyle Silopi’ye geldim.

Adı Yıldırım Beğler. 1995′te bizzat Hasan Kundakçı Paşa’nın helikopteriyle Kuzey Irak’tan Türkiye’ye getirilen bir Kerkük Türkmen’i. 14 yıl Güneydoğu’da Genelkurmay’ın kadrolu tercümanlığını yaptı. Bu yıllar boyunca yüzlerce sorguya girdi. Bölgede görev yapan komutanların “Manevi Oğlum” dediği Yıldırım Beğler, o karışık dönemde birçok yasadışı olaya şahit oldu. Adam kaldırmalar, işkenceler, cinayetler, kaçakçılık. Görüşme öncesinde çekincelerimiz yok da değildi. Acaba doğru mu söylüyordu? Genel Yayın Yönetmenimiz Erdal Şafak’tan “Yüzde 99 doğru” teyidini alınca röportaj için kolları sıvadık ve iltica ettiği Norveç’te görüştük. Biraz çekinerek ve tereddütle kabul etti bizi. 3 gün süren röportaj boyunca da görev yaptığı yıllara ilişkin birçok şey anlattı. Bize söylemediklerini yetkililere söyleyebileceği mesajını da verdi. Peki neden bunca yıl sustu da şimdi konuştu?.. Bunun muhtemelen 3 sebebi var. Birincisi o artık bir Norveç mukimi. Vatandaşlık da sırada bekliyor. İkincisi son günlerde tırmanışa geçen, adı gizli tanık ya da itirafçı her ne ise “Vicdan rahatlatma” trendi. Bunda şüphesiz iddianamelerle ortalığı kasıp kavuran savcıların da payı büyük. Üçüncü neden ise sahipsiz bırakılmamın yarattığı bir intikam duygusu. Ama nedeni her ne olursa olsun anlattıkları öyle yenilir yutulur cinsten şeyler değil.

Yıldırım Beğler, Körfez Savaşı sonrası Kerkük’ten Barzani kontrolündeki Zaho’ya kaçmış. MİT ajanı yaftasını yiyince KDP ile ters düşmüş. Ve bir gün Barzani’ye suikast suçlamasıyla cezaevine düşmüş. Tam idam edilecekken cezaevini penceresinden atlayıp kaçmış. Ardından Talabani’ni peşmergelerine sığınmış. Acem bölgesinde ailesiyle birlikte bir okula yerleştirilen Yıldırım Beğler o günlerde Türk Kızılayı’nda görevli Mehmet Yarbay ile tanışınca hayatının akışı bir anda değişmiş.

Özel Kuvvetler’le nasıl tanıştınız?

Okulda kalıyorduk. Birkaç ay geçti annem Türk Kızılayı’nı buldu. Mehmet Yarbay’la tanıştık. Annem bir ay Mehmet Yarbay’a bilgi götürdü. Annem “Bunlar bizim kavmimizdir. Sadece bilgi verelim onlar bize bakar” dedi. Ama ufak tefek bilgiler. Sonra ben bilgiler vermeye başladım. Nokta atışı! Bir gün Murat Karayılan miting yapıyor. Nokta yerini verdim. Ama son anda Karayılan “Hemen kaçın burayı bombalayacaklar” dedi. Birileri sızdırdı. Obüsler düştü. Caminin arkasında konuşmasını yine yaptı Murat Karayılan. Ben o zaman korktum “Bu iş nasıl patladı” diye.

BİZİ TÜRKİYE’YE SATIYORSUN

Birkaç gün sonra bir PKK yetkilisi geldi “Sen Türkiye ile çalışıyorsun” dedi. “Bizi satıyorsun” dedi. Beni köyün ağasına şikâyet ettiler. Sayit Abdullah. Talabani’nin Badinan bölgesinin askeri genel komutanı. Beni çağırdı “Bu bilgi doğruysa kafanı keserim” dedi. Bana bir hafta verdiler “Araştıracağız” diye. Bir yanım PKK, bir yanım Barzani. Öyle kaldım. 3 gün sonra bir gece kapımı çaldılar. Kapıyı açtım, “Özel Kuvvetler’den geliyoruz” dedi kapıdaki kişi. Türk Özel Kuvvetleri. Dışarıda zırhlı araçları var. Sabaha kadar kaldılar. Sabah onlarla çıktım köyün içine. PKK’lıların hepsini topladık. Aşağıda bir okula götürdük. Orada bir baktım Erdal Paşa.

Erdal Sipahi?

Evet. O zaman Şırnak Tugay Komutanı. Gece oraya ordu girmiş. Ama PKK’nın haberi vardı. 20-30 kişi ayak takımı kaldı.

Üst düzey sorumlu yok muydu?

Cemil Bayık vardı. Murat Karayılan vardı. Ama hepsi gitmişti.

NEREYE YERLEŞMEK İSTERSİN?

Sonra ne oldu?

Erdal Paşa iki gün sonra da, “Yanına kardeşlerini, anneni al komutan gelecek” dedi. İki tane Sikorsky indi. Hasan Kundakçı Paşa! “Hadi oğlum annenle kardeşlerini getir benimle geliyorsun” Evi bıraktık bindik Sikorsky’ye geldik Silopi’ye. Yıl 1995. Bana harita açtı Hasan Paşa. “Türkiye’nin neresine yerleştireyim seni?” dedi. Ben batıyı istiyordum. Ama annem “Yok çoluk çocuk var. Beni Irak’a en yakın yere koy” dedi. Hasan Kundakçı da “O zaman seni Avni Mutlu’ya emanet ediyorum” dedi. Avni Mutlu, Habur Sınır Kapısı’ndan sorumlu mülki idare amiriydi. Gümrük lojmanlarında bir bina verdiler. Jandarmada telefon telsiz dinlemeye başladım. Silah yakalıyorduk.

‘Teröristin başına tabancayı dayadım’

Habur’dan sigara almaya” gidelim dedi. 48 Kapı’ya gittik sigara almak için. Bir üsteğmen oturuyor. Daha önce Derker Acem’de gördüğüm bir PKK sorumlusu orada duvar gibi durmuş. Bir Colt tabancam vardı. JİT kimliğim vardı. Teröristin kafasına dayadım silahı. “Bu ne” dedim üsteğmene. “Türkmenim diyor. Her gün geliyor” deyince. “Bu PKK’lı” dedik. Götürdük. JİT kimliğimi ise Levent Göktaş “JİTEM bitti” deyip aldı ve imha etti.

(www.aktifhaber.com, 4-2009)

 

ETÖ sanığı Ümit Sayın’la bağlantısı olan ve Sayın’ın “Mason” dediği GATA doktoru Prof’un ses getiren buluşuyla ilgili korkunç şüphe.

Hrant Dink, Üzeyir Garih, Danıştay Baskını ve Malatya Zirve Yayınevi’nin tetikçilerinin ruhi durumları. Ergenekon sanığı Ümit Sayın’ın beyin üzerindeki çalışmaları. GATA’daki tarihi buluş. Ve şok kesişme.

Dr. Ümit Sayın

İşadamı üzeyir Garih’in katili Yener Yermez’in ciddi zihinsel sorunlar yaşadığını ve cinayet döneminde Ergenekon sanığı Doç. Dr. Ümit Sayın ile görüştüğünü belirtmesi, kendisine cinayetin öncesinde ve sonrasında birtakım ilaç uygulamalarının yapılmış olabileceğini akıllara getirdi. Ümit Sayın’ın İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nde yer alan CV’sinde ‘zihin yönetimi’ ile ilgili olarak birçok çalışmaya imza attığı görülürken, psiko-nöro farmakoloji (yani beyni etkileyen maddeler – ilaçlar) konusunda da araştırmaları olduğu belirtiliyor. Ergenekon iddianamesinde örgütün kaos meydana getirmek için karıştığı eylemlere de yer verilmiş, bu eylemler arasında ise Danıştay baskını, Zirve Yayınevi olayı ve Hrant Dink cinayetinin en başta yer aldığı iddia edilmişti. Bu cinayet sanıklarının ise hepsinin ‘psikolojik bozukluğu’ belgeler ile ortaya konuldu.

SAYIN’DAN GARİH’E GİDEN YOL (MU?)

Sayın’ın Ergenekon operasyonu kapsamında Adli Tıp Enstitüsü’ndeki odasında yapılan aramada Üzeyir Garih cinayetiyle ilgili birçok yazı, resim ve dosya fotokopileri ele geçirilmişti. Ele geçirilen belgelerin ise gerçek dava dosyasında yer almadığı tespit edilmişti. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde çapraz sorguda Sayın, Üzeyir Garih cinayetine ilişkin odasında el konulan resim ve yazıları kendisine getiren kişinin ismini hatırlamadığını söylemişti. Savcıların “Alparsalan Arslan’ı tanıyor musun?” şeklindeki sorularına ise, “Hayır tanımıyorum” cevabını vermişti. Üzeyir Garih cinayetini işleyen Yener Yermez’in olaydan sonra kendisi ile iletişime geçtiği hatırlatıldığında ise Sayın, Yener Yermez ile Üzeyir Garih’i tanımadığını ve görüşmediğini öne sürmüştü.

KORKUNÇ ŞÜPHE: MALATYA CİNAYETİ BEYİN KONTROL YÖNTEMİ İLE OLABİLİR!

Malatya Valiliği İl İnsan Hakları Kurulu tarafından hazırlanarak Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’na sunduğu Zirve Yayınevi olayı raporunda yer alan tespitler ise akıllara durgunluk verecek cinsten. Emre Günaydın ve diğer zanlıların dini hassasiyetlerinin bulunmadığı, kişilik bozukluklarının olduğu, zanlıların bu nedenle gerek propaganda, gerekse de psikolojik telkinlerle yönlendirilebileceği iddiasına yer verilen raporda, Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın da olayla ilgili görüşü kullanıldı. Tarhan’ın rapordaki ifadesinde, “Olayda psikofarmakolojik terör şüphesini çekecek ön bilgiler olduğu” ve “Bu açıdan bilirkişi incelemesini yerinde olacağı” dediği belirtildi. Cinayetlerin psikolojik metotlar ve beyin kontrolüyle işletilmiş olabileceği yönündeki iddiaların da kullanıldığı raporda, uzmanlardan oluşan bir heyet tarafından zanlıların psikolojik yönden değerlendirilmesi talep edildi.

DANIŞTAY BASKINI TETİKÇİSİ ARSLAN HAPÇI MI?

Ergenekon sanıkları ile ilişkisi ispatlanan Danıştay saldırganı Avukat Alparslan Arslan’ın sağlık durumunda ise ciddi bozulmalar var. Mehmet Ali Ağca gibi davranmaya başlayan Arslan’a “hap” verildiği iddia edilmişti. Öte yandan Arslan’ın avukatı da 05 Ağustos 2006 tarihinde müvekkilinin sağlık durumunu son derece kötü olduğu belirterek gerek fiziki gerekse de ruhen son geri dönülemez bir noktaya doğru gittiğini ileri sürmüştü. Danıştay saldırısı sanığı Alparslan Arslan’ın avukatı Ahmet Doğan, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na ilginç bir dilekçe vererek, müvekkilinin can güvenliğinin sağlanmasını da istemişti. Arslan’ın intihar edebileceği uyarısında bulunan Doğan, Arslan’ın kan örneğinin incelenerek ilaç verilip verilmediğinin, verildiyse bu ilaçların insan sağlığına etkilerinin ortaya çıkarılmasını da talep etmişti. Geçen hafta ise Arslan, cezaevinde kaldığı koğuşu yakmaya çalıştı. Arslan’ın kendisine ve etrafına zarar vermeye yönelik saldırgan hareketlerde bulunduğu, devamlı olarak doktor kontrolündü tutulduğu belirtiliyor.

VE OGÜN SAMAST. O DA BUNALIMDA!

Bir süredir bunalımda olduğu belirtilen bir başka isim ise Ogün Samast… Hrant Dink cinayetine ilişkin yargılanan sanıklardan Ogün Samast, tutuklu bulunduğu Kandıra F Tipi Cezaevi’nden 14 Ekim günü duruşmaya getirilmedi. Samast, Kocaeli Devlet Hastanesi’ne getirilerek Psikiyatri Servisi’nde muayeneden geçirildi. Samast’ın burada yaklaşık yarım saat kaldığı ve kontrolden geçirildikten sonra bazı ilaçlar verildiği öğrenildi.

SAYIN’DAN ÇAĞDAŞ BÜYÜ: BİLİMLE YÖNLENDİRME

Sayın’ın 9 Ocak 1993 yılında Büyük Loca’ya yaptığı “Büyü, Bilim ve Masonluk” başlıklı konuşmada “büyünün yerini alan bilim aracılığıyla zihinlerin kontrol edilebileceği” ve “beyinlerin nöro-kimyasal maddelerle yönlendirilebileceği” işleniyordu. Sayın konuşmasının sonunda, “Aslında gerçek büyü bilimdir ve bilimin belirlediği gerçeklerle çelişen gerçek, gerçek değildir. Bizler bilimin sunduğu imkânları kullanarak büyü felsefesinin ulaşamadığı amaçları da gerçekleştirebiliriz. Büyücülük araç ve yöntemlerinin çağdaş versiyonlarını üretebilir; geliştireceğimiz formülleri ve yöntemleri kullanarak bireyleri ve toplumu yönlendirebiliriz” diyordu.

ÜMİT SAYIN’IN CV’SİNDEN İLGİNÇ NOTLAR.

ALDIĞI EĞİTİM: * 1992-1994: DETAM’da (Deneysel Tıp Araştırma Merkezi) farmakolog olarak farmakoloji ve nörobilim üzerine çalıştı. Davranış farmakolojisi, psikiyatrik modeller, deneysel epilepsi, morfin fizyolojik bağımlılığı, psiko-nöro farmakoloji üzerine çalışmak üzere İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü tarafından görevlendirildi. * 1992-1994: DETAM’da (İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Merkezi) deneysel epilepsi, hayvanlarda davranış modelleri, Psiko-nöro farmakoloji, morfin bağımlılığı konularında çalıştı.

TÜM EĞİTİM DÖNEMİNDE ÜZERİNDE ÇALIŞTIĞI SPESİFİK KONULAR

* Psikoaktif, narkotik ve psikedelik, halüsinojen maddelerin hayvanlar üzerine etkisi, klinik etkileri. Bilinç yapısının değiştiren psikoaktif maddelerin psikofarmakolojisi.

* LSD-25, Metamfetamin, MDMA (Ekstazi), Psilosibin, Meskalin, İbogain, Skopolamin, Salvia Divinorum, gibi halüsinojen ve nörokimyasal zihin kontrolünde kullanılan maddelerin psikolojik, fizyolojik ve elektrofizyolojik etkilerinin incelenmesi.

* Zihin kontrolünün nörokimyasal yöntemleri.

SAYIN’DAN TEBRİK VE O BİLİMSEL GELİŞME!

Ergenekon savcıları, Sayın’ın 1995 ile 2001 yılları arasında Amerika’da Wisconsin Üniversitesi Nöroloji Bölümünde bilimsel araştırma yaptığı sırada yazdığı mektupları delil olarak Ergenekon iddianamesine koymuştu. Ümit Sayın, GATA`da çalışan, mason olduğunu iddia ettiği Prof. Dr. İ. Tayfun Uzbay`a gönderdiği mektupta başarılarından dolayı tebrik ediyordu. Sayın, söz konusu mektubunda Uzbay’a, “Sanırım 1- 1.5 yıldır haberleşemiyoruz. Senin Brain Research, Developmental Brain Research ve Pharmacology, Biochemistry and Behavior’da yayınlanan güzel yayınlarını izliyorum. Ataletin, tembelliğin, Bizans entrikalarının ve verimsizliğin herşeye hâkim olduğu Türkiye akademi ortamında böylesine başarılı ve verimli olman ve GATA adına güzel yayınlar çıkarman takdire şayan; tebriklerimi iletir, bu yayınlarının devamını beklerim. Eğer bir koordinasyon kurabilseydik, bazı projeleri ortak da gerçekleştirebilirdik. Ama belki bundan sonra olabilir. Genel Kurmayın son çıkışlarını ve eylemlerini takdir ve sevinçle karşılıyoruz. Bu konuda senden bir ricam da Genel Kurmay İstihbaratın’dan bazı tanıdığın arkadaşlar varsa, onlara buradan bazı bilgiler ulaştırmak istiyoruz. En azından Genel Kurmay İstihbaratının güvenli bir adresini bana ulaştırabilir misin?” diyordu.

Geçtiğimiz günlerde medyada büyük heyecan yaratan bir haberde GATA’da görevli Albay Prof. Dr. Tayfun Uzbay’ın, beyinden fazla miktarda salgılanan “agmatin” isimli maddenin şizofrene sebep olduğunu kanıtladığı ifade edildi. Söz konusu haber, proje kapsamında Uzbay, 5 yıl süren araştırmaları sonunda şizofreni modellenen fareler üzerinde yaptıkları incelemelerde önemli bulgulara ulaştığı yer alıyordu. Çalışmada laboratuvar ortamında alkolik yapılan farelere ayrı ayrı deneylerde şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlar ve beyinden salgılanan “agmatin” isimli kimyasal bir madde verildiği belirtilirken, deneylerde yüksek dozda agmatin verilen hayvanlarda, şiddetli şizofreni belirtilerinin saptandığının altı çiziliyordu. Farelerde, şizofreni ilaçları verildiğinde de iyileşme sağlanamadığının ortaya çıktığı belirtilen haberlerde, agmatinin şizofreni yapabilecek önemli bir etken olduğunun saptandığı söyleniyordu.

İLGİNÇ TESADÜFLERDEN GERİYE KALAN SORULAR:

“Agmatin denilen madde buluş yapıldığı söylenen tarihten önce tespit edilmiş ve kullanılmış olabilir mi?”

“Agmatin verilmiş kimselerin vücudundaki ajan miktarının henüz tespit edilemediği ve daha önceki karanlık cinayet ve eylemlerde tetikçiler ve eylemciler üzerinde kullanılmışsa bunun tespit edilememiş olduğu doğru mu?”

“Agmatin paranoid etkilerinden dolayı, tetikçiler üzerinde, Hrant Dink, Zirve Yayınevi çalışanları, Üzeyir Garih ve hatta Danıştay katili Alparslan Arslan gibi kişilere yönelik şüphe, öfke ve şiddet eğilimi oluştururken kullanılmış olabilir mi?”

(Ersin Tokgöz, Turktıme, 2-2009)

                                                                               

Önceki                                                                                                                              Sonraki

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol