GiRAY ERDOGAN net
Ana Sayfa
Genel kultur
ilginc buluslar
Siyasi Sohbetler
Anketler
Bilim arastirma
MEDİCAL
=> Depresyon nedir ?
=> Kronik Uykusuzluk
=> Panik Atak - Stres Nedir?
=> Sosyal Fobi
=> Somatizasyon
=> Hipnoz
=> Uyku sorunlari
=> Deprem psikolojisi
=> Alkol Bagimliligi
=> Cocuk Psikolojisi
=> OTiZM
=> Cocuklugumuz
=> ŞİZOFRENİ VE PSİKOZ KAVRAMI
=> Genel Psikiyatri
=> Saplantilar
=> Yeme Bozukluklari
=> Evlilk sorunlari
=> Bunama
=> iNTiHAR
=> DiGER BASLIKLAR
=> DIGER BASLIKLAR 1
GALERi
OTiZM

OTİZM ( AYRI VE AYKIRI BİR DÜNYA )

Çocuk dendiğinde aklımıza neşe, canlılık, bitmek ve tükenmek bilmeyen bir enerji gelir. Genellikle çevremizde bu tip çocuklarla karşılaşır ve onların oyun ve hayal dünyalarını hayretler içinde seyrederiz.. Aslında çocukları sevimli ve cana yakın yapan bu özellikleridir. Ancak çevresinde olup bitenlere karşı ilgisiz , dış dünya ile adeta bağını koparmış, kendi dünyasında yaşamaya çalışan çocuklar da vardır. Bu çocukların en belirgin özellikleri sosyal ilişki kurmadaki yaşadıkları güçlüklerdir. Bu nedenle bebeklik dönemi sonrası toplum içinde bu çocukları hemen fark edebilirsiniz. Etraflarında örülü o kalın duvarı aşmak hatta bir pencere olsun açabilmek için hayli zorlanacağınız bu çocuklara otistik çocuklar denmektedir. 

Yeni doğan her bebek yaşamın ilk günlerinde doğal otistik bir dönem geçirir.Yani çevresindeki insan ve eşyalara karşı ilgisiz ve dışarıdan gelen uyarılara karşı tepkisizdir. Ancak normal gelişim sürecinde bu dönem bir kaç hafta kadar devam eder ve giderek çocuk dış dünyaya açılmaya ve çevresiyle ve özellikle insanlarla ilgilenmeye ve ilişkiye girmeye başlar. Otistik çocukların çoğu normal sayılan ve çok kısa süren bu dönemi bir türlü aşamaz ve dışa açılamazlar. Karşısına anne geldiğinde kimse yokmuş gibi tepkisiz kalan ve adeta bir gülücüğü dahi esirgeyen bu çocuklar dikkatli bir gözlemci tarafından hemen fark edilebilirler. 

OTİZMİN TEDAVİSİ

Genellikle bebekliğin ilk iki yılı içinde otizme ait belirtilerin başlaması beklenir. Nadiren bu belirtiler daha geç yaşta da başlayabilir. Otizm belirtileri çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine göre çok farklılıklar gösterebilir. Bebekliğin ilk dönemlerinde annelerin ilk fark ettikleri çocuklarının diğer çocuklara nazaran daha az güldükleridir. Annenin bedensel teması, çocuğunu kucaklaması ve öpmesi her çocuğun arzuladığı bir işlev olmasına karşın bu çocukları rahatsız eder. Adeta sevilmekten hoşlanmazlar ve tepki gösterirler. Ana babanın seslenmesine karşı yanıt vermemeleri nedeniyle çoğu aile çocuklarının sağır olduğunu dahi düşünebilir. Çevredeki insanların görünümleri, giysileri dikkatlerini çekmez. dışarıdan izlendiğinde adeta odada kimse yokmuş gibi davranırlar. İnsanlarla göz göze gelmekten kaçarlar. Yalnızlığı severler ve yalnız bırakılmaya tepki göstermezler. Normalde çocuklar uyumadıkları dönemlerde yatakta kalmak istemez anneden ilgi beklerler. Ancak bu çocuklar uyumadıkları halde saatlerce yatakta sessizce kalabilirler. İlk dönemlerde anne ve babayı diğer insanlardan ayırmakta güçlük çekmelerine karşın yaşları ilerledikçe anne babaya bağlılıkları aşırı derecede artabilir ve ayrıldıklarında yoğun sıkıntı yaşayabilirler. 

Otistik çocuklar en çok konuşma gecikmesi şikayeti ile hekime getirilirler. Bedensel gelişimi yaşına uygun olan çocuğun konuşması yaşıtlarına göre oldukça geridir. 5 yaşına geldiklerinde ancak % 50 si tek kelimelerle konuşabilir. Konuşmayı ilişki kurmaktan çok ihtiyaçların giderilmesi için kullanırlar. Bir kısmı ise ileri yaşlarda dahi konuşamaz ya da konuştukları anlaşılamaz. Konuşmanın geriliği yanında bu çocuklarda söylenen sözcükleri tekrarlama ve kelime uydurma gibi konuşma bozuklukları görülebilir. Konuşmadaki bütün bu gerilik ve bozukluklar çocuğun ilişki kurmadaki zorluğunu bir kat daha artırır. 

Her yaş çocuğu kendi yaşıtlarıyla oynamaktan hoşlanır. Yaşıtlarıyla bir araya geldiğinde onlarla ilgilenir ve oyun kurmaya çalışır. Otistik çocuklar ise hep yalnız olmayı tercih eder, çocukların içine karışmaz, hep bir köşede yalnız başına oynarlar. Kendi özel davranış biçimleri ile diğer çocuklardan hemen ayırt edilebilirler. Örneğin kendi etraflarında defalarca dönme, tek ayak üzerinde zıplama ve odanın içinde bir köşeden diğerine koşma gibi amaçsızca tekrarlanan hareketleri vardır. El çırpma, tüm bedeni sallama gibi olağan dışı beden hareketleri dikkat çekicidir. İlgi alanlarının kısıtlılığı nedeniyle belirli oyuncaklarıyla hep aynı biçimde ve tekrar tekrar oynarlar. Evde bulunan bazı nesnelere aşırı ilgi gösterebilirler. Mekanik aletlere ve dönen nesnelere ilgileri büyüktür. Bazı nesnelere karşı duygusal olmayan ve bize göre anlamsız aşırı bağlılıkları vardır. Bir parça sicim ya da gazoz kapağı onlar için vazgeçilmez birer nesne olabilir. Yaşam içindeki olağan değişimlere karşı direnç gösterirler. Ev içinde bir eşyanın yerinin değişmesine izin vermez, eve alınan yeni bir eşyayı kullanmak istemezler. Değişime karşı bu direnç ailenin hayatında kısıtlamalara neden olacak derecede rahatsızlık verici olabilir. 

Tepkileri ani ve yersiz olabilir. Öfke patlamaları, kendine zarar verici davranışlar ya da uygunsuz sevinç nöbetleri gözlenebilir. Yaş ilerledikçe çocuğun çevresiyle aktif ilişkiye girmesi artabilir ancak sınır koyamama gibi uygunsuz davranışlar devam eder. Daha ileri yaşlarda zekası normal olan çocuklarda önceden olan olayları detaylı hatırlama ve akılda tutmalar görülebilir. Müzik, hafızada tutma ve okuma gibi bazı özel alanlarda garip ve akıl almaz becerileri olabilir. 

Otistik çocukların aile tarafından hekime ilk getirilme nedeni genellikle konuşmalarındaki gecikmedir. Oysa daha ilk yıl içinde çocuğun dış dünyaya kapalılığı ilgili bir anne tarafından fark edilebilir. Kendisi ile dış dünya arasında kalın bir duvar olan bu çocuklar annelerinin gösterdiği sevgi ve ilgiye adeta kayıtsız kalırlar. Bir annenin bunu fark etmemesi mümkün değildir. Ancak çocuğuna karşı ilgisiz ve sevgisini gösteremeyen anneler bu bozuk gidişi anlamayabilirler. 

Otistik çocukların bir çoğunda zeka düzeyi normalin altındadır. Bu çocuğun genel olarak işlevselliğini azaltan bir faktördür. Yapılan araştırmalar otizmin toplumda yaklaşık 10.000 çocuktan 4 ünde görüldüğünü göstermiştir. Erkek çocuklarda kızlara oranla 4-5 kat daha fazla sıklıkta görülür. Otistik çocukların kardeşlerinde bu hastalığın görülme sıklığı normal çocuklara oranla daha fazladır.

Doç. Dr. Mücahit ÖZTÜRK'ün izniyle "Çocukta Psikiyatrik Sorunlar" kitabından alınmıştır.

OKUL FOBİSİ

"Çocuğum 6 yaşında bu yıl ilkokula başladı. Okula çok büyük bir arzu ile hazırlanmasına rağmen ilk günün sabahından beri okula gitmek istemediğini söyledi. Tüm çabalarıma karşın sınıf içine sokamadım. benimle birlikte kalmak istiyor yanımdan hiç ayrılmıyor. Şu an okula gitmiyor. Eskiden de bana bağlı bir çocuktu ancak okula başladıktan sonra bu bağlılık daha da arttı. Okula götürmek için çocuğu zorlamalı mıyım ? Nasıl hareket etmeme tavsiye edersiniz ?"

Bazı çocuklar okula başlamadan önce çok istekli görünseler dahi okul zamanı geldiğinde bu istekleri kalmaz ve okula gitmek istemezler. Çocuklarda okulda oluşan yoğun sıkıntı ve huzursuzluk hissi nedeniyle okula gitmek istememe ve okulda yalnız kalamama ile karakterize duruma okul korkusu (okul fobisi) adı verilmektedir. Okul korkusunun çoğunlukla anneden ayrı kalma korkusu (bunaltısı) ile yakından ilgisi vardır. Çocuk anneden ayrı kalamaz ve annenin yokluğunda kendisine ve annesine zarar geleceği , kötü bir şeyler olacağı endişesini yaşar. Okul korkusu sıklıkla okula yeni başlayan çocuklarda görülür. Ancak daha ileri yaşlarda görülme olasılığı da vardır. Her sabah okula gitmek için evden çıkmak büyük sorun olur. Çocuk çeşitli bahaneler ile ( karnım ağrıyor, başım ağrıyor gibi ) evde kalmak ister. Okula gitmesi konusundaki zorlamalar çocuğun var olan sıkıntısını daha da artırır. Çocuğun anneden ayrı kaldığında duyduğu bunaltı bazen o kadar dayanılmaz olur ki çocuk sürekli ağlar, bağırır, hırçınlık nöbetleri gösterir.

Okul korkusu sorunu ailenin tüm bireylerinin sorunudur. Ailenin her ferdinin problemin çözümünde katkısını bekleriz. Çocuğa içinde bulunduğu durumu anladığımız ve ona yardımcı olacağımız mesajını vermeliyiz. Eleştiren, aşağılayan, korkutan ve sindiren bir yaklaşım başarıya ulaşamaz. Başarıya ulaştı görünse dahi daha sonra oluşacak daha büyük sorunları peşinden sürüklemiş olur. 

Böyle bir sorunla karşı karşıya kalan ailelerin dikkat etmesi gerekli hususları şöyle sıralayabiliriz

Kendinizi çocuğunuzun yerine koyunuz ve duyduğu kaygı ve endişeyi anlamaya çalışınız

Çocuğunuzu okula gitme zorluğu nedeniyle cezalandırmayın, küçük düşürücü sözlerle aşağılamayın. Çocuğun bunaltısı ile oluşan belirtileri şımarıklık, ilgi çekme arzusu ya da sizi kızdırmak için yapılan davranışlar gibi yanlış yorumlamaktan kaçının..

Sabırlı, tutarlı ve kararlı bir tavır içinde olunuz . Sorunu görmezlikten gelmek ve bir sonraki yıla havale etmek ancak çözümü zorlaştırır.

Çocuğunuz okula gitmek istemediğini söylüyor ve okulda kalamıyorsa bir çocuk psikiyatristinden yardım isteyiniz. Okul fobisi hekim, aile ve öğretmenin işbirliği ile çözüme kavuşturulabilir bir sorundur.

Doç. Dr. Mücahit ÖZTÜRK'ün izniyle "Çocukta Psikiyatrik Sorunlar" kitabından alınmıştır.

GECE İŞEMESİ ( ENÜREZİS NOKTURNA )

Gece altını ıslatma tıbbi adıyla Enürezis Nokturna tedavi edilebilir bir hastalıktır. Çocuklarda sık görülür. 5 yaşından sonra ayda bir-iki kez gece alt ıslatması olan çocuklarda bu hastalığın varlığından söz edilebilir. Hastalığın uyku derinliği ve mesane (idrar torbası) kapasitesi ile ilgili olduğu görüşü hakimdir. Ayrıca psikolojik etmenler de hastalığın oluşmasında rol oynamaktadır. Erkek çocuklarda kız çocuklara oranla daha sık görülür.

Her sabah yatağından ıslak olarak kalkan bir çocuğun duyduğu sıkıntıyı anlamak çok zor değildir. Bu durum aileler tarafından hastalık olarak kabul edilmediği için çocuk devamlı suçlanmakta ve zaman zaman cezaya çarptırılmaktadır. oysa bu durumdan en fazla çocuk rahatsızdır ve kurtulmak istemektedir. Özellikle yabancı bir evde yatması gerektiği ya da kamp, tatil gibi nedenlerle evden uzak kaldığı durumlarda çocuk çok yoğun utanma duygusu yaşar. Bu nedenle bir çok faaliyete katılmak istemeyebilir.

Toplumumuzda gece altını ıslatmanın zamanla geçen normal bir durum olduğuna dair yanlış bir kanaat vardır. Hatta sünnet olunca, ergenlikte ya da askere gidince geçeceğine inanılır. Oysa yaş ilerledikçe bazı vakalarda kendiliğinden düzelmeler görülebilir. Ancak ne zaman olacağını kimsenin bilmediği bu düzelmeyi beklemek çocuğun ruhsal yapısında derin yaralar bırakacağından hatalı bir tutum olur. Gece altını ıslatan çocuğu olan aileler eğer çocukları 5 yaşından büyük ise tedavi yollarını aramalıdırlar. Bu hastalığın tedavisinde oldukça yüz güldürücü sonuçlar alınmaktadır. Tedavide kademeli olarak bazı programlar uygulanmakta ve ilaçlardan da yararlanılmaktadır.

Halk arasında tedavide kullanılan bazı ilaçların kısırlığa neden olabileceği gibi yanlış bir kanaat vardır. Gece alt ıslatma sorunu olan çocuklarda kullanılan ilaçların kısırlık yapması söz konusu değildir. Bu uydurma ve bilimsel dayanağı olmayan bir söylentiden ibarettir.

Doç. Dr. Mücahit ÖZTÜRK'ün izniyle "Çocukta Psikiyatrik Sorunlar" kitabından alınmıştır.

                                                                               
Önceki                                                                                                                              Sonraki
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol